Ev Sahipleri Ellerini Kaldırsın! | ÇEKÜL

Ev Sahipleri Ellerini Kaldırsın!

Hasan Özgen - ÇEKÜL VAKFI Yönetim Kurulu, TKB Danışma Kurulu Üyesi, Belgesel Sinema Yönetmeni

Yerel Kimlik Dergisinin 62. sayısında yayımlanmıştır. (sayfa: 4-11)

Çok bilinen bir gerçeğe vurgu yaparak başlayalım. Tarihi Kentler Birliği, ÇEKÜL Vakfının öncülüğünde kuruldu. Bu öncülük pek çok kurum ve kişiyle paylaşılabilir elbet, doğrusu da budur. Değişik anlatımlarda da söylendiği gibi, TKB’nin kuruluş aşamasında çok değerli kamu kurumlarının ve bu işe inanmış nitelikli yöneticilerin ortak emeği var.

Ancak TKB’nin daha kuruluş aşamasında bir yol haritası belirleyip bunu kısa sürede ete kemiğe büründürerek yaygın bir etkinlik kazanmasını nasıl açıklayabiliriz? Bu sorunun yanıtı, ÇEKÜL’ün birikimleri ve deneyimleriyle bu deneyimlerden gelmiş kadrolar, olarak verilmelidir. Bu alt yapı hem her şeyi anlaşılır kılan bir açıklık hem de katılımlarla zenginleşen bir paylaşımı içeriyor.

Hasan Özgen ve Belgesel Ekibi

ÇEKÜL Vakfı, yıllardır çabalarının büyük bölümünü kentlere ayırmıştı. Üstelik bu çabalar değişim denilen hoş ve boş yılların önüne kattığı her şeyi sürüklediği, “yeni” ve “modern” etiketleriyle, sahibi olduğumuz her kültür-doğa parçasının, tarihi nirengilerin ve yerleşme geleneğinin değersizleştirildiği bir döneme denk gelir. Pek çok kurum ve kişi ÇEKÜL’ün savunduğunun aslında “hayatımız” olduğunu fark edemez. Mekânsal gerileşmenin, yoksullaşmanın bize zamansız ve insansız bir gelecek hazırlamakta olduğunu da görmez. Bu ve benzeri engellere karşın ÇEKÜL kültür, doğa ve tarih üzerinden yürüyerek kentlere bakmaya ve çözüm aramaya devam eder. Ancak değişim o denli acımasız sonuçlar üretir ki, bir süre sonra kentler ve kentleri yönetenler bu rastgele savruluşun sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalır. Sonuç; kentler inşaat alanları değil, yaşam alanlarıdır ve heykelimsi binalara, lüksü temsil eden eşyalara değil, insanlara aittir.

Ortak Bilince Yerleşen Kavramlar

TKB Seyhan Semineri, 2015

Denebilir ki; TKB’nin ÇEKÜL ile birlikte yürüyüşü bu yüzleşmenin, hesaplaşmanın önünü açar. Ve bir bayrak söylem olarak “kimlikli kent” kavramı ortak bilince yerleşir. Bu anlayışı destekleyen bir yan şans da ülke genelinde yaygınlaşan turizm olgusudur. Her kent turizm pastasından bir şey koparmak istemektedir, ama nasıl? Örnekler arttıkça kimlikli kentlerin de ekonomik girdiler sağlayabildiği anlatılır/anlaşılır. Bu argüman kent yöneticilerinin kent halkıyla kurmaya çabaladığı ilişkilere hem yeni bir derinlik katar hem de uygulanan koruma politikalarını anlaşılır kılar.

Böylece eskimiş diye terk edilmiş bir konağın, köhneleşmiş diye bir yana bırakılan bir hanın, vazgeçilen arastaların yeniden canlandırılmasının sonuçları görülür. Korunarak ve yeni işlevleriyle kent hayatına katılan her mekânın sosyal hayatı da ticari hayatı da canlandırdığı görülür. Bir süre sonra da bu kent parçaları kentlerin ana çekim merkezlerine dönüşür.

Yereldeki kent aydınlarının katılımıyla da bu süreç, kentlilerin talep üretmelerine neden olur; eski diye vazgeçmek yerine, onu koruyarak yaşatmak. Bu dönem aslında Türkiye’de yerel yönetimlerin kaynak ve imkân olarak rahatladığı bir dönemdir de. Ancak ortada ciddi bir yerel yönetim-yerinden yönetim politikası yoktur. Bu çabalar biraz da bu arayışlara cevap verir. Kentler, Metin Sözen Hocamın deyişiyle “yüzlerini yıkarlar”.

Kimlikli Kentlerin Belleği

Sonrası biraz daha katılımcı bir süreçle gelişir. Kimlikli kentlerin belleği nedir, nerededir? Kent müzeleri programı çok hızlı yaygınlaşır. Kentliler sandıklarını, evrak çantalarını, kitaplıklarını açarlar; aile yadigârı diye saklanan eşyalar ortalığa çıkar. Ve büyüklü küçüklü pek çok kent müzesi, kimlik arayan kentlerin bellek arayışı olarak hayata geçer. Bu deneyim kaçınılmaz olarak uzmanlık müzelerine de dönüşür.

TKB içinde daha pek çok eylemli proje hayat geçer. Yol haritaları, stratejik planlar, kırsal mirasın korunması, kentlilerin ve özellikle gençlerin eğitimi, kent gönüllüleri, ÇEKÜL Akademide uzman kadroların ortak eğitimi gibi. Ancak benim alanım açısından yukarıdaki özet yeterli. Emeği olan herkes başlangıç noktasından bugüne sayısız kazanımla geldiğimizi görebiliyor. Ve elbet daha başarılması gereken çok fazla başlık da var.

Bilgi, Bilince Nasıl Dönüştü?

Bu özet anlatımın altında gizlenmiş bir de “iletişim-tanıtım sistemi” var. Bu somut ve yaygın başarıların kabul görmesinde, benimsenmesinde nasıl bir iletişim-tanıtım sistemi kullanıldı? Bilgi, bilince nasıl dönüştü? ÇEKÜL’ün birikimi ve deneyimi bu alanda da sürdürülür.

İlk söylenmesi gereken öncü-lider kimliğidir ve bunun tek temsilcisi Prof. Dr. Metin Sözen’dir. Onun hem bir bilim insanı olarak duruşu, sorunları ve çözümleri analiz edişi hem de bilginin anlaşılır kılınmasında kullandığı içten, yalın ve duygusal yaklaşımlar her zaman TKB kurumsal iletişiminin taşıyıcı gücü olmuştur.

“Duygusal” kavramı benim açımdan çok bilinçli bir tercihtir. Çünkü Prof. Dr. Metin Sözen, akademik bilgiçliğe düşmeden sorunları hep sahiplerinin/kentlilerin/kent yöneticilerini dili ve değerleri üzerinden dillendire gelir. Bu onu sadece bir öncü kılmaz, aynı anda ona sahici bir kimlik kazandırır. İletişim sisteminin geri kalanı ÇEKÜL kadroları tarafından gerçekleştirilir. Ama bu sahici duruşu ve asıl sorunun kimlik olduğunu unutmadan.

TKB Safranbolu Buluşması, 2004

Reklam Endüstri Çağının Ürünüdür

ÇEKÜL Vakfı, hiçbir zaman iletişim-tanıtım ile reklamı karıştırmaz. Hatta reklamdan uzak durur. Bunun nedeni de açıktır. Reklam, endüstri çağının ürünüdür ve para karşılığında satılan mal ya da hizmeti yüceltir. Oysa iletişim en başından bu yana insani bir bağdır. Reklam, hedonist duyguları egemen kılar; iletişim ise bilgi ve duygusal aklı. Tıpkı kentler gibi. Kentler de binalardan çok insanlarla tanımlanabilen bir kamusal organizmadır ve her şeyden çok insandır; görüntüden önce duygu ve aidiyettir. TKB ve ÇEKÜL işbirliği, iletişimde temel kavramlara özen göstererek bugünlere geldi. Nedir bu temel kavramlar?

İletişimin Temel Kavramları

Kurumsal anlamda iletişim, medyatik ve popüler olmaktan kaçınır. Tanıtım ve iletişim eylem esaslıdır. Tanıtım ve iletişim kamu yararına gerçekleşen bir eylemden hareketle yapılır ve bu eylemliliğin etrafında süreklilik ve derinlik sağlanır. Bu anlamda bakıldığında, TKB elbette yaygın bir imajdır, ama bu imajın tanımlanması ve ifadesi yapıp ettikleri üzerinden anlaşılabilir.

Tanıtmak, her şeyden önce tanımaktır. Tanımadan tanıtamayız. Bir başka açıdan da tanıtım yüzleşmedir. Başlı başına bir övgü ya da yergi işi değildir. Tanıtımla, hedef izleyici ortak kılınır; onun da dünyanın bu parçasından, dünyanın bu parçasındaki birikimden tat alması, sorumluluk duyması, ev sahibi gibi davranması istenir. Tanıtımda esas olan nesnenin- olgunun tanıtımı değildir, onları farklı ve incelikli bir bakışla yeniden görebilmektir. Bunun için iletişim ve tanıtım, bilim, sanat ve felsefe gibi güçlerle işbirliği yapar.

Tanıtım, etkin ve çok katılımlı bir yapıdır. Yaratılacak ürünle ilgili olan her kurum ve kişinin katılımı gerekir. Planlama ister. Bu yüzden talepler, iletişim programı ile somutlaşır. Tanıtım programı, fiziki bir yatırımdır ve süreklilik ister. Bu yatırımın geri dönüşü de uzun erimde olur. Genel tanıtımlar, özgül-özel konu tanıtımlarıyla güçlendirilip çekim merkezleri yaratılır. Tanıtım bütünlüğünü oluşturan tek tek konuların, yerinden nokta tanıtımları gerekir, uzman işidir. Bu süreç, en sonunda iletişimi sağlayacak araçlar ve mesajlar üretir. Ancak tanıtım araçlarının ve mesajlarının üretilmesi tek başına yeterli değildir. Araçların hedef kitle ile buluşması için de ciddi bir iletişim planlamasına, ekibe ve çabaya gereklilik duyar.

Battalgazi Kültür Elçileri ve Prof. Dr. Metin Sözen, 2011

Bir Tanıtım Nesnesi Olarak Kent

Bir tanıtım nesnesi olarak kentler, kamusal karakter taşır. Bu nedenle kentlerin markaları olmaz, kimlikleri olur. Onu özgül kılan ve vatan/dünya bütünlüğünde var olmasını sağlayan da kimliğidir.

Bir kentin tanıtımından beklenen yarar, ortak yarardır. Kenti kullanan, yaşayan herkesin yararlanabileceği kamusal yarardır. Bu ortak yarar, kenti var eden kesimlere farklı düzeylerde dağılır. Bu yararın kente yansıması, ilgi ve merak olarak başlar. Ardından deneme, seçme, tercih etme, sevgi ve bağlanma gibi öznel süreçlere; daha sonra da gezme, konaklama, öğrenme, eğitim, yerleşme, ticaret, yatırım gibi fiziki süreçlere dönüşür.

Öte yandan bu süreç, ülke yönetimine, planlamaya ve kaynak kullanımına da yansır. Akademik, kültürel ve sanatsal ilgi, araştırma ve çalışma alanları genişler.

Söz konusu kent, kendini kimlik anlamında farklı kıldıkça demokratikleşir. Demokratikleşme kentin gelecek tasarımını da farklılaşır. Önemlisi, bu tasarıma katılacak güçler genişler, güçlenir.

Kamusal karakterli bir tanıtımda, fiziki yararın yanı sıra, vicdanî sorumluluk da vazgeçilmez bir öğedir. Ancak o zaman Metin Sözen hocamızın şu sorusuna alnı ak, yüzü pak olarak yanıt verebiliriz:

 

“Artık karar verin!

Biz bu ülkenin kötü birer kiracısı mıyız, yoksa onurlu ev sahipleri miyiz?”

Son söz olarak desem ki; “Ev sahipleri ellerini kaldırsın!”