Belgelemek, Tanıtmak ve Bellek! | ÇEKÜL

Belgelemek, Tanıtmak ve Bellek!

Hasan Özgen

Yönetmen-yazar

TKB Danışma Kurulu Üyesi, ÇEKÜL Yönetim Kurulu Üyesi

Tarihi Kentler Birliği çatısı altında bir araya gelen belediyeler, kuruluş sürecinde yaşanan utangaç ve naif deneme yıllarından sonra, artık tarih ve kültür varlıklarının yaşatılmasında çok değerli ürünlere imza atıyor. Koruma çabalarında giderek yükselen daha güçlü tasarım ve işlevlendirme çözümleriyle karşılaşıyoruz. Koruma-yaşatma bilinciyle yeniden kazanılan tarih ve kültür varlıkları, kentlerimize mekânsal siluetler eklemekle kalmıyor, kent yaşamında yeni kültür ve sosyal odakların oluşmasına öncülük yapıyor. Nitekim meslek kurslarından sergilere, kültürel etkinliklerden dinlenme mekânlarına, eğitim birimlerinden kent müzelerine kadar pek çok etkinlik merkezi, geçmişte yılgın ve sessiz olan bu tarihi mirasımızda hayata geçiyor.

Bu gelişmelerden gururlanmamak ve TKB’nin bu ortak başarısını alkışlamamak mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nün 2014 Yılı’nda Tarihi Kentler Birliği’ne verilmiş olması bu olgunlaşmanın kanıtı sayılmalı.

 

TKB üyeleri için iletişim ve tanıtım

Bütün bu umut verici gelişmelere rağmen TKB ortaklığının, yani üye belediyelerimizin yeniden gözden geçirmesi “gerekirse yeniden yapılandırması” gereken alanlar var. Bunların başında “iletişim ve tanıtım” geliyor.

“İletişim” gerekiyor, çünkü var olan güncel yönetim ve siyaset bilgilerimize ek olarak artık, tarihi miras ve bu zenginliğin yaşatılması konusunda bilgisel bir zemine kavuştuk. Bu bilgiyi STK’lardan eğitim kurumlarına kadar kentin diğer ortaklarıyla paylaşabilecek durumdayız. Kentimizin zengin mirası konusunda doğrudan anlatıcılar haline geldik.

 Ancak şunu da atlamamak gerek; onardığımız, restore ettiğimiz, işlevlendirdiğimiz maddi tarih varlıklarıyla, belgeleyip canlandırdığımız somut olmayan kültür mirasıyla bir yandan tarihsel bilgiyi derliyoruz; diğer yandan da yeniden bilgi üretiyoruz.  Bir yandan kentsel bilgi dünyasını büyütüyoruz, öte yandan günümüzün ve geleceğin kuşakları için yeni bir bellek-hafıza üretiyoruz. Bilgi-bellek zeminindeki bu kazanımlarla daha başarılı sunumlar ve ürünler vermek mümkün. Kentsel kimliğe giden yolun inşa taşlarına artık sahibiz.

 

Öte yandan “tanıtım” da gerekiyor. Çünkü her şeyden önce şimdi, kentimizin kimliğini ifade etmede yaslanacağımız ürünlerimiz var. Maddi sonuçlar ürettik; belgeler, bilgiler derledik. Artık kendini ve kimliğini koruyabilmiş başka kentlerin resimlerine bakarak imrendiğimiz pek çok  ‘görüntü’ ve  ‘bilgi’ye biz de sahibiz. Üstelik koruma-yaşatma süreçlerini yaşayan, oluşumların tanığı ve sahibi kentlilerimiz var.

Ama ortak bir eksiğimiz de var. “Tanıtım ve iletişim” alanında yaygın hataları paylaşıyoruz. Geçmişin yanlış alışkanlıklarını tekrarlıyoruz. Bu nedenle kullanılan teknolojiden yöntemlere kadar dağınıklık içindeyiz. Elbette profesyonel destek alarak bunu aşabilen yerel yönetimler ve yöneticilerimiz var.  Ama genel anlamda “kent ve imar” sorunlarında olduğu gibi ortak bir akla ve stratejiye ihtiyacımız var. Eğer dayanışma ve eğitim ile bu sorunu çözebilirsek söz konusu alanın ortak bilgi zemininden, her belediyenin kendine özgü çözümler ve ürünler üretmesi en doğal ve doğru sonuç olacak.

Bellek üretiyoruz

Her şeyden önce şunu paylaşmak gerekir; bugün kentlerimizde tarihi miras korumacılığı alanında gerçekleşenler bir tür “bellek-hafıza” üretme çabasıdır. Bu bellek çalışmaları en yalın anlamda zamanın iki yönüne, geçmişe ve geleceğe yürüyen, izler bırakan çalışmalardır. Her bellek oluşumunda olduğu gibi, bir sonraki varlık/oluşum bir öncekinden daha çok bilgi ve görgü taşır. O zaman şunu vurgulamakta yarar var:  TKB üyelerinin gerçekleştirdiği çabalar sadece kentsel ve mekânsal düzenlenmeler/restorasyonlar olarak, derlemeler ve yayınlar olarak algılanmamalı.  Bu çabalar aynı anda, günümüz tarihini ifadelendirmede kullanılacak ‘ilerleme ve gelişme’ gibi,‘koruma-yaşatma’ gibi temel nirengileri de oluşturur. Yarattığımız bu örneklere bakarak kent estetiğinden, kent sosyolojisine kadar pek çok alanda ‘veri’ üretiyoruz. Kentsel yaşama önerilerde bulunuyor, yeni bir toplumsal yaşamın  –mütevazı de olsa- inşasına çabalıyoruz.

Bu açıdan bakıldığında “bellek yaratma” dediğimiz sürecin toplumsal ve tarihsel genişliğini kavrayabiliriz. Kuşkusuz bu genişlikteki bir sorumluluk karşısında, ‘iletişim ve tanıtım’ çalışmalarını gözden geçirmek, varsa eksikleri tamamlamak ve doğru mesajlarla, doğru iletim kanallarına ulaşmak hepimizin yararına olacak.

Bu tartışmanın içine belediyelerimizde genellikle örgütlü bir alan haline gelmiş “basın-yayın ve halkla ilişkiler” çalışmalarını da katmak gerekir.

Tespitler

  1. Büyüklüğüne bağlı olarak tüm kentlerimizde ‘basın-yayın ve halkla ilişkiler’ müdürlüğü ya da sorumlusu var. Bir fotoğraf makinesi, bir video kamera ve bunları kullanan teknisyenler var. Çekilen görüntülere eşlik edecek metin yazarları ve bunları medyaya servis edecek yöntemler var. Var ama neyi neden çektiğimizin temel felsefesi eksik. Genellikle en önemli özne belediye başkanı. Her yerde belediye başkanı çekiliyor, görüntüleniyor ve her şey başkana göre metinleşiyor. Gördüğüm pek çok örnekte, başkanın hizmete soktuğu esas konu yok. Mekân yok, etkinlik yok! İlk elde belediye başkanlarının lehine gibi görünse de bu belgeleme yöntemi bize,  iletişimden çok ‘propaganda’ yapma sonucunu dayatır. Propagandanın diğer öğeleriyle de bütünleşmediğinden iletişim de orta-yerde kalır!

 

  1. Kaldı ki çekim-kayıt işlerinde kullanılan aletlerin teknolojileri de dağınık. Bu dağınıklık çoğu kez birbiriyle eşleşmeyen, birbirine dönüşmeyen görüntü ve ses formatları ortaya çıkarıyor. Bu kayıtçıların oluşturduğu görsel-işitsel tespitler genellikle bir bilgisayar yardımı ile kurgulanıp servis ediliyor. Bu işlenme-kurgulanma aşamasında yararlanılan bilgisayar programları da yetersiz ve dağınık.  Bu dağınıklık servis için seçilen CD, DVD, USB gibi medyalara kadar uzanıyor.  Üretilen görsel-işitsel malzeme teknik ve estetik olarak yetersiz kalıyor.

Çoğu belediye bu tür hizmetlerini, bilgisayar kullanabilen uzmanlarla gerçekleştiriyor. Oysa asıl sorun teknoloji kullanmak değil, görsel-işitsel dil yaratabilmekte. Anlatıma, iletişime konu yaptığımız obje ve olgulardan etkili bir görüntülü öykü evreni yaratabilmekte… Bu da iletişim, görüntü sanatları, sinema-televizyon programcılığı, habercilik ve yeni medya uygulamaları gibi ek uzmanlıklara ya da bilgi donanımına ihtiyaç gösteriyor.

 

  1. Önemli sorunlarımızdan biri de, bilgi ve belge yönetimi yani‘arşivcilik’. Çekilen, sunum haline getirilen, derlenen yazılı, görsel ve işitsel malzemelerin çok önemli birer veri olduğunun kabulü ile yola çıkmalıyız. Koruyup yaşattığımız tarih varlıkları ne denli önemli birer bellek verisi ise, planlamadan tasarıma, eski halinden yeni haline kadar pek çok sürecin tespiti de çok değerli birer bilgi birikimidir. Kentsel değişimi ve gelişimi kentsel birikim haline getirecek kaynaklar bunlardır. Süreçleri unutulmuş ya da belgelenip korunmamış başarılar buz üzerine yazılmış yazı gibidir, erir gider.

Türkiye’nin pek çok alanda ve sıkça karşılaştığı toplumsal hafıza kaybının nedenlerinden en önemlisi,  belgeleyen ve belge koruyan bir toplumsal geleneğimizin oluşmamasıdır. Düşünün ki Cumhuriyet tarihimizin anlatımını kolaylaştıracak bir “Görsel Arşiv Merkezi”miz bile yok. Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ait pek çok belge ve filmi, saklama ve koruma konusundaki yanlışlarımız nedeniyle yitirdik.

Şimdi teknolojik olarak daha kolay ve ucuz olanaklara sahibiz. Artık görsel-işitsel bütün tespit verilerini, bütün yazıları, kupürleri, plan-proje gibi tasarım yaratılarını, sözlü tarih çalışması gibi ses kayıtlarını, fotoğraf, dia ve benzeri bilgi verilerini  “dijital arşiv sistemi“ ile bütüncül olarak koruma altına almak mümkün. Üstelik bu birikimi kentten başlayarak genişleyen bir çemberde yurtiçi ve yurtdışı ile paylaşmak mümkün. Öğrencisinden akademisyenine, sanatçısından araştırmacısına kadar geniş bir spektrumda servise açmak mümkün. Bu verileri birçok kez farklı amaçlar için kullanmak mümkün. Paylaşıma sunulacak verisi çok olan kentler, yakın bir gelecekte öne çıkan, daha çok ilgi duyulan kentler haline gelecek… Turizm denilen olguyu sadece “temaşa” edilen varlıklar üzerinden tanımlayamayız. Turizm, görmekten, gördüğünü bilmeğe; kışla gezintilerinden yerel kültürleri yaşamaya evrimleşiyor. Bu değişimin bilgi ve paylaşım merkezlerini şimdiden yaratabilirsek  ‘uzaktan pazarlama- uzaktan tanıtma’ yöntemleriyle şimdiden kıyasıya yarışması olan turizm pazarından pay alabiliriz.

Üstelik “kent müzeleri” çalışmalarında ortaya çıktığı gibi, bu tür bellek merkezleri oluşturma çalışmalarında en çok ihtiyaç duyulan alanlardan biri de “dijital arşiv merkezi”dir.

Böylesi bir koruma ve paylaşma merkezi oluşturmak için kuşkusuz farklı birikimlere, uzmanlıklara, aygıtlara ve teknolojilere ihtiyacımız var. Elbette dijital arşiv sistemleri küçükten büyüğe, ucuz olandan daha pahalısına kadar yerel ihtiyaca göre düzenlenmesi gereken sistemlerdir. Ama hangi ölçekte olursa olsun sağlıklı bir dijital arşiv sistemini oluşturabilmek için de, her şeyden önce uzman bilgisine, doğru teknolojik yatırıma ve bu alanda eğitilmiş personele gereksinim var.

  1. Sıkça ihtiyaç duyulan alanlardan bir diğeri de yeni medya için ayrı, sosyal medya için ayrı, tv-radyo medyası için ayrı, yazılı-basılı medya için ayrı iletiler üretebilmektir. Hatta bu ihtiyaçlar dar kadrolara ve kısıtlı olanaklara rağmen spot üretme, tanıtım filmi üretme, belgesel üretme, dizi yazı yazma gibi alanlarda da kendini göstermektedir.

Oysa video çekmek ile spot ya da benzeri bir yayın materyali üretmek, haber yazmakla dizi yazı hazırlamak arasında ciddi uzmanlık farklılığı vardır. Bu yetenek ve donanıma sahip olmayan kadroları bu işlere zorlamak, çoğu kez geri tepen iletişimle sonuçlanır.

‘Görsel-işitsel programcılık’, ‘yeni medya yönetmenliği-moderatörlüğü’ ve ‘metin yazarlığı’ gibi alanlar ulaşılamayacak birikimler değildir elbette. Ancak bu işe aday personelin asgari bir eğitim ve görgü ile donatılması gerekir.

Sonuç

Yerel yönetimlerimizde hangi ad ve unvan altında oluşmuş olursa olsun,  görsel-işitsel kayıt yapan, metin yazan, bunlardan yararlanıp servis veren ve bu yolla iletişim ve tanıtım faaliyetlerinde bulunan kişi ve birimler var. Eğer gerçekten bu çalışmalardan gerekli verimliliği elde etmek istiyorsak; kent ölçeğinde elde edeceğimiz bu verimliliği TKB’nin ortak enerjisi ve dayanışma kaynağı haline getirmek istiyorsak; şefinden kameramanına, fotoğrafçıdan metin yazarına, kurgucusundan arşivcisine kadar çalışma arkadaşlarımızı, daha gelişkin ve ortaklaşa, yeni bir bilgi, teknoloji ve deney dünyasıyla tanıştırmalıyız.

Önümüzde başarılı bir eğitim deneyimimiz var. TKB-ÇEKÜL Akademi işbirliği “kent ve imar” konusundaki deneyimini bu alana da taşıyarak öncülük yapabilir. Bu ihtiyaç bence, artık daha fazla ihmal edilemeyecek kadar acil ve önemli. Çünkü günümüzde ‘iletişim ve tanıtım’, inşa etmek kadar önemli. Görsel-işitsel iletişim, bize gerçeği, gerçeklik bilgisini yeniden kurma şansı veriyor. Dağılan taşları, tahrip edilen, yok olan kentsel varlıkları yeniden paylaşma; yeni gelişen hayatımıza dost değerleri toparlama ve anlamlı kılma şansı veriyor. Hayat bilgimizi sınama şansı veriyor. Yenilmeme, direnme ve kazanma şansı veriyor.

Ancak bu bakışla ve ortak sorumlulukla yapılan“görsel-işitsel iletişim ve tanıtım”, bizi küresel dünyanın kimliksizleştirici etkilerinden koruyarak, onurlu ve kimlikli bir ulusun yurttaşı, bilgi ve belleğini paylaşabilen bir kentin yöneticisi ve hemşerisi haline getirir.