Akbaş Köyünün Yadigârları Tarihi Okulda | ÇEKÜL

Akbaş Köyünün Yadigârları Tarihi Okulda

Gülay Dayıcan - Akbaş Köyü Eski Muhtarı, Psikolog

Yerel Kimlik Dergisinin 64. sayısında yayımlanmıştır. (sayfa: 32-37)


Mustafa Kemal Atatürk ve Latife Hanım’ı ilk yurt içi gezilerinin hemen başındayken, Şubat 1923 sabahı bir dinlenme arasında ağırlayan Akbaş Köyü, o dinlenme sırasında yapılan bir konuşmayla Cumhuriyet’in ilk köy okullarından birine kavuşmuş oldu.

Balıkesir’in Balya ilçesine bağlı Akbaş Köyünde bulunan ve Cumhuriyet Döneminin ilk köy okullarından biri olan tarihi taş bina, uzun süren bir restorasyon çalışmasının sonunda işlevlendirilerek Akbaş Köyü Etnografya Galerisi olarak hizmete açıldı. İlçeye 13 kilometre uzaklıktaki 230 nüfuslu Akbaş Köyünde bulunan ve 1929 yılında inşa edilmiş olan okul binası, bugün çok sayıda kurum ve kuruluşun desteğiyle Çok Amaçlı Köy Konağı haline getirildi; bir bölümü de Etnografya Müzesi olarak işlevlendirildi. İnşa edildiği günden 1991 yılına kadar okul olarak hizmet veren bu tarihi yapının anlamı, köyümüz için büyük. Okulun, Cumhuriyet’in ilanından çok kısa bir süre sonra köyümüzde açılmasının hikâyesini, büyüklerimizden dinledik:

Kurtuluş Savaşının son bulduğu ve düşman birliklerinin İzmir’den çıkarıldığı Eylül 1922 tarihi izleyen aylarda Gazi Mustafa Kemal Paşa, eşi Latife Hanım’la birlikte ilk yurt içi gezisine çıkar. Gezi, 6 Şubat 1923 günü Balıkesir’den başlar. Bundan iki gün sonra, 8 Şubat 1923 sabahı, eşi ve içinde Kazım Karabekir’in de olduğu maiyetindeki bir heyetle birlikte Balya, Havran ve Edremit’e giderken, bu günkü Gökçeyazı beldesinde kahve molası verir. Balya’da, Akbaş Köyü girişinde bir harman çardağında köylülerce karşılanır. Etrafını saran meraklı kalabalık ve çocuklarla sohbeti sırasında, yurdun düşman işgalinden kurtulduğunu, yepyeni bir devletin kurulduğunu anlatır. Cumhuriyet'i anlatırken de artık köylerde okulların kurulacağını, yeni devleti idare edecek devlet adamlarının da bu okullardan yetişeceğini söyler. Bunun üzerine eşi Latife Hanım “Kemal! Mektep, bu oturduğumuz yere yapılsa ne güzel olur,” diye araya girerek bugün Etnografya Galerisi olarak hizmet veren bu binanın yerini işaret eder. Heyet, bu öğle arasından sonra yoluna devam eder. Önce Balya, daha sonra Havran üzerinden Edremit’e geçer. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün köyde verdiği bu kısa dinlenme arası, köyün kaderini değiştirir.

Okul Öğretime, Öğrenciler Öğrenmeye Hazır

Köyün ileri gelenlerinden olan, eğitimin önemini kavrayan, vizyon sahibi Ahmet Ağa (Ahmet Akbaş), Gazi’nin bu anlatımından çok etkilenir ve ertesi gün, Balya’da faaliyet gösteren ve Fransızlar tarafından işletilmekte olan Karaaydın Maden İşletmesine giderek mimar, mühendis Nuri Bey’den bir mektep planı çizmesini ister. Nuri Bey’in çizdiği planla köyüne dönen Ahmet Ağa, hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadan, kendisinin ve köyün imkânlarıyla hemen mektep inşasına başlar... Tam da Latife Hanım’ın işaret ettiği ve Gazi’nin halkla buluştuğu bu harman çardağı arazisinin üstüne.

Yeni kurulan devletin idari şekli olan Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilan edilir, devrimler birbirini takip eder. 1 Kasım 1929’da Latin alfabesinin kabulü ile Harf Devrimi gerçekleşir ve ülkenin dört bir yanında yaygın eğitimle halk mektepleri oluşturulmaya başlanır. Bu arada Ahmet Ağa’nın gayretiyle yapılmakta olan Akbaş Köyü Mektebi inşaatı da tamamlanarak öğretime hazır hale getirilir. Köyün marangozları okul karatahtasını, sıralarını, dolapları, masa sandalyeleri ve pek çok araç gereçleri kendileri yapar… Sıra bu mektebin fiilen eğitime başlamasına gelir. Nihayet 1929 yılında Türkiye Cumhuriyet tarihinin ilk köy mektebine, ilk öğretmen İlyas Faruk Bey atanır ve 1725 kuruş maaş ile 1929 yılı ders yılında Akbaş Mektebinde eğitime başlanır.

1936 yılında Edirne Muallim Mektebinden yetişmiş, 18 yaşlarında iki genç muallime İffet Türközü ve Necmiye Önder tayin olur. Bu iki genç kızın köye gelmesi ve köyde bir “Çalıkuşu Feride” ruhuyla çalışması sonucu aydınlanma meşalesi alev alır; tüm kızlar okula gelir, daha da okumak ve meslek sahibi olmak üzere birer birer köyün dışındaki okullara da gitmeye başlar. Savaştepe Köy Enstitüsüne giden 7 öğretmenin 6’sı kendi köylerine dönüp öğretmen olarak görev yapar. Yine bu okuldan mezun olan pek çok astsubay, doktor, hemşire, diş hekimi, polis, profesör yetişir.


Okul Dönemi Sona Ererken

1929’dan 1991 yılına kadar 62 yıl aralıksız hizmet veren mektep, öğrenci sayısı yetersizliğinden Milli Eğitim tarafından kapatıldı. Mevcut öğrenciler taşımalı sistemle ilçedeki okula taşındı. Bu tarihi bina ise, köy muhtarlığına da devredilmediğinden, adeta kaderine terk edildi, köyün deposu haline geldi. Çatısı çöktü, kapı ve pencereleri kırıldı, içinde zaman zaman hayvanların barındığı harap bir hale geldi. Ancak biz elbirliğiyle bu tarihi binayı korumaya karar verdik ve başardık. Babam Mustafa Dayıcan, bu okulun ilk mezunlarından ve eğitimine devam etmek üzere köyün dışına çıkan ilk öğrencilerindendi. Ben de 2000 yılında bu anıları da belleğimde tutarak Akbaş Köyünde çalışmalara başladım. İlk olarak yurt dışındaki yaşantıma son verdim; Akbaş Köyüne yerleştim. 2004 yılında muhtar seçildiğim bu köyde, tarihi binayı bir kültür mirası değeri olarak korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak üzere, köylülerle, çeşitli kurum ve kuruluşlarla birlikte büyük bir adım attık. Binanın aslına uygun olarak restorasyonu 6 yıl sürdü. Restorasyonun ardından 2010 yılında yaptığımız açılış töreniyle Akbaş Köyü Çok Amaçlı Köy Konağı ve Etnografya Galerisi olarak köyün kültür hayatına katıldı. Galeri bugün Akbaş Köyü Güzelleştirme ve Yardımlaşma Derneğinin himayesinde ziyaretçilerine hizmet vermeyi sürdürüyor.

Galerinin Köye Kazandırdıkları

Galeriyi kültür hayatına kazandırmadan önce pek çok şey yaşadık tabii. Başlangıçta burada ne yapmaya çalıştığımızı kavrayamayan köy ahalisi, evlerinde damlarında ya da depolarında sakladıkları, atalarından kalma yadigarları galerimize vermek istemedi. Zamanla, her eşyanın mutlaka kayıt altına alınıp envantere isimleriyle işlendiğini anladıkça, bu galerinin köyümüzün tarihini sergilenmek anlamına geldiğini anladı. Okula giden çocuklarımız, köye misafir gelen arkadaşlarını galeriye getirip geçmişteki zahmetli köy yaşantısına dair bilgileri gözleri parlayarak anlatmaya başladılar. Köyümüzde tarihimizin sergilendiği bir mekânın olması öylesine içe sindi ki artık köyümüzün yaşlılarının vefatının ardından evlatları onlardan kalan kıymetli eşyaları galeriye getiriyor, kaydettiriyor, aile büyüklerinin anısına sergilenmesini istiyor. Galeride sergilediğimiz yadigarlar zenginleşiyor. Galeride ayrıca Akbaş Köyü kadınlarının ürettiği el işi ürünler de satılıyor. Galeriyi gezmek üzere gelenlerin köyü gezmeleri, köy kahvesinde dinlenmeleri, köylülerle sohbet etmeleri, köyün sosyal ve ekonomik yaşamını canlandırıyor.

Galeri, büyük salona kurulan seyyar projeksiyon makine ve perdeyle film gösterimlerine de ev sahipliği yapıyor. Yaz aylarında da bahçede yazlık sinema gösterilerinin ve tiyatro oyunlarının sahnelenmesini planlanıyoruz ancak pandemi koşulları nedeniyle bu planı bir süreliğine erteledik. Akbaş Köyü kısıtlı koşullara rağmen kültür mirasına sahip çıkmanın mutluluğunu yaşıyor.