İda Madra Jeoparkı | ÇEKÜL

İda Madra Jeoparkı

Yazan: Prof. Dr. Recep Efe - İda Madra Jeoparkı Koordinatörü, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Jeolojik Miras ve Jeopark İzleme Grubu Üyesi

Yerel Kimlik Dergisinin 74. sayısında yayımlanmıştır. (sayfa: 28-35)

Ayvalık Antik Taş Ocağı

21’inci yüzyılın yeni yaklaşımı olan jeoparklar; estetik, nadir, eğitim ve bilimsel değerleri bakımından üstün nitelikli yer mirası öğelerinin bulunduğu, sürdürülebilir bir yönetime ve yerel kalkınma programına sahip, sınırları belirli koruma alanlarıdır. Jeoparklar, yer yuvarının oluşumunu, evrimini, geçmişte ve günümüzde etkili şekillendirici süreçleri anlayabilmemiz için doğal bir laboratuvar ve kaynak vazifesi gören sahalardır.

Anadolu Yarımadasının kuzeybatısında yer alan İda Madra Jeoparkı; Balıkesir ilinin tamamını, Çanakkale'nin Ayvacık ve Ezine ilçeleri ile İzmir'in Bergama ilçesini kapsar. Jeopark sahası hem Marmara hem de Ege Denizine kıyısı olan özel bir konuma sahiptir. İda Madra Jeoparkı eşsiz özellikte jeolojik, jeomorfolojik, doğal, arkeolojik, tarihi ve kültürel kaynak değerlerini beraberinde taşır. Bünyesinde barındırdığı 11 odak noktası ve 71 jeositi ile İda Madra Jeoparkı, kırsal alanlarda yitirilen özgünlüğü ve bozulan ekonomik koşulları tersine çevirebilecek bir düşüncenin ürünüdür. Sahadaki jeolojik, jeomorfolojik, doğal ve kültürel değerler hakkında farkındalık oluşturup turizmi geliştirerek kırsal alanların daha fazla talep görmesini hedeflemektedir.

Bölgenin kalkınmasına tam destek

2020 yılında kurulan İda Madra Jeoparkı; bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırabilecek, doğal ve sosyo-kültürel özellikler ile tarihsel mirasın korunarak, gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayacak önemli bir girişimdir. “Sürdürülebilir kalkınma”nın en önemli argüman olduğu bu başlangıç sayesinde, kırsal yaşam hem daha sürdürülebilir hem de daha cazip hâle gelmiş olacaktır.

Hisaralan

İda Madra Jeoparkının 3 temel hedefi vardır. Bunlar koruma, eğitim ve turizm başlıklarında toplanmıştır. Her jeopark gibi İda Madra Jeoparkı da bulunduğu sahanın doğal, kültürel ve jeolojik mirasını etkin biçimde korumayı ve bu amaçla eğitim faaliyetlerini artırmayı, doğal oluşumları turizme açmayı ve bu sayede yerel halka daha fazla maddi imkân sağlamayı hedeflemektedir. İda Madra Jeoparkı, toplumun tüm kesimlerini yerküremiz hakkında bilgilendirmeyi ve jeoturizm vasıtasıyla yerel halkın sosyo-ekonomik koşullarında ölçülebilir iyileşme sağlama amacını taşımaktadır.

İda Madra Jeoparkında 20 jeositin alt yapı çalışmaları Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve İda Madra Jeopark Belediyeler Birliği işbirliğiyle tamamlanarak ziyarete açılmıştır. Jeositlerde çevre düzenlemesi, yer, yön ve bilgilendirme levhaları, yürüyüş yolları yer almaktadır. Bilgilendirme levhalarında sahanın jeolojik, jeomorfolojik, doğal ve kültürel özellikleri ayrıntılı olarak hem Türkçe hem İngilizce olarak yer almaktadır. Çevre düzenlemeleri ve tabelalar, dünyadaki örneklerine uygun olarak ve uluslararası standartlara göre yapılmıştır. Bu çalışmalarda her jeositin özellikleri dikkate alınmış ve çevreyle uyumluluk ön planda tutulmuştur. Ziyarete açılan sahalar her yaştan ziyaretçiye uygun hâlle getirilmiştir. Jeositler ilköğretim, lise ve üniversite öğrencilerinin eğitimi için kullanılmaktadır. Eğitimler hem okulda ve hem de sahada yapılmaktadır. Ayrıca sahadaki yerel halkın eğitimi de dikkate alınmıştır. Jeositlerle ilgili çeşitli çalışmalar sürekli şekilde devam etmektedir. Jeopark alanında jeolojik, jeomorfolojik, kültürel ve doğal özelliklere sahip 71 adet jeosit bulunmaktadır.

Hisaralan Traverten Bacaları ve Terasları

Hisaralan; jeotermal kaynakları kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan Simav grabeninde, Mesozoik Dönemine (günümüzden 250-66 milyon yıl önce) ait ofiyolitik birimleri kesen düşey faylara bağlı şekilde oluşmuştur. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu Simav graben faylarını kesen, kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu eğim atımlı faylar boyunca sıcak sular yüzeye çıkmaktadır.

İda Madra Jeoparkı Haritası

Sıcak su kaynaklarının bulunduğu saha yaklaşık 5 kilometrekaredir. Bu alanda 120 sıcak su kaynağı bulunur. Çeşitli faktörlere bağlı olarak, kaynak sayıları zamanla değişmektedir. Kaynakların sıcaklığı 46 oC ile 98,5 oC arasında değişir. Sondaj noktasındaki sıcaklık ise 106 oC’dir. Sıcak suların toplam debileri 176 litre/saattir. Dünyanın ve Türkiye’nin birçok yerinde sıcak su kaynakları bulunmaktadır fakat bu sahayı hidrolojik, jeolojik ve jeomorfolojik olarak diğerlerinden ayıran özellikler vardır. Hisaralan sahasını özgün kılan, burada doğal olarak gelişen traverten bacalarıdır. Bu traverten bacalarının örneği Türkiye’de başka yerde bulunmamaktadır. Bir kısmı aktif, bir kısmı sönmüş olan traverten bacaları şekil ve oluşum itibarıyla Atlantik Okyanusunun orta kısmının dibinde keşfedilen Karatüten (Black Smoker) bacalara benzemektedir.  

Sıcak suyun yatay çıktığı yerlerde çeşitli traverten şekilleri oluşmuştur. Yüksek basınç nedeniyle dikey su çıkışlarında ise koniler (baca) meydana gelmiştir. Bu traverten bacalarının bazıları hâlâ aktiftir. Sahadaki traverten bacalarının yüksekliği 5 metreyi bulur. Taban genişliği ise en çok 4,6 metredir. Konilerin tepe kısmında çapı 70 santimetreyi bulan oval veya lentiküler baca delikleri vardır.

 Kleopatra kıyı jeomorfolojisi

Kleopatra Plajı, Ayvalık ilçesindedir. Sarımsaklı Yarımadasının güneybatı ucunda, Badavut Antik Taş Ocağı ile Tuz Gölünün güneyinde yer alır.

Ege kıyılarında, Würm Buzul Çağında (Akdeniz havzasını etkileyen son büyük buzul çağı, günümüzden yaklaşık 115 bin yıl ile 11 bin yıl kadar önce) -100 metreden fazla alçalan ve çekilen deniz, 15 bin yıl kadar önce hızla yükselmeye başlamış ve günümüzden 6000 yıl kadar önce bugünkü seviyesine ulaşmıştır. Sahada yapılan çalışmalarda Erken Holosen (günümüzden yaklaşık 11 bin yıl önce) de deniz seviyesinin hızla yükseldiği, denizin Badavut Antik Taş Ocağının etrafını bir ada şeklinde çevirdiği ve bugünkü 10 metre izohipsine kadar yükseldiği ortaya konmuştur. Kleopatra Plajı ve Tuz Gölünün de oluşum süreci bu dönem ile başlatılabilir. Denizin hızla yükselerek bugünkü kıyıdan 2–3 kilometre içeriye sokulmasından sonra, Madra Çayı başta olmak üzere diğer küçük akarsuların getirdiği alüvyonlar, oluşan sığ denizde birikmeye başlamıştır. Madra Çayı ve diğer küçük akarsuların getirdiği alüvyonların niteliği ve miktarı çevrenin jeolojik yapısı, litolojisi, bitki örtüsü ve iklimle ilişkilidir. Bu kıyılarda denizdeki genel akıntı yönü kuzeye doğru olduğu için Madra Çayı ve diğer akarsuların taşıdığı alüvyonların, son 6 bin yıldan bu yana Midilli-Ayvalık Boğazının doğu kenarını doldurmasıyla bugünkü görünüm ortaya çıkmıştır.

Badavut (Ayvalık) Antik Taş Ocağı

Badavut Antik Taş Ocağı, ülkemizde tarihi kent dokusunu ve yapılarını günümüze kadar taşıyabilmiş nadir yerleşimlerden biri olan Ayvalık ilçesindedir. Sarımsaklı Yarımadasının güneybatı ucunda, Tuz Gölünün güneyinde yer alır. Ayvalık ile yakın çevresinin geleneksel ve özel mimarisinin farklı dönemlerinde yapı malzemesi olarak kullanılan sarımsak taşının temini, Badavut Antik Taş Ocağından sağlanmıştır.

Kleopatra Kıyı Jeomorfolojisi

Ayvalık’ta mesken ve işyerlerinin (zeytinyağı fabrikası, sabunhane gibi) yanı sıra, topluca kullanılan manastır, kilise, şapel, cami, okul ve resmî binalar ve benzeri yapılardaki görülmeye değer estetik güzelliğin kaynağı, yörenin tarihsel ve en belirgin yapı malzemesi öğesi olan sarımsak taşıdır. Dayanıklılığı, kolay işlenebilirliği, uzun ömrü ve rengi (gül kurusu, pembe) nedeniyle tercih sebebi olan yöreye özgü sarımsak taşıyla yapılmış 100-150 yıllık yapılar, neoklasik üslubun eşsiz örneklerini oluşturmaktadır. Bu yapılar, 18’inci ve 19’uncu yüzyıl Türk ve Rum toplumu kültürlerini günümüze aktaran mükemmel mimarlık örnekleridir. Rum ve Osmanlı yapı grupları, kentsel biçimi belirlemiştir. Kullanımı sadece bu bölgeyle sınırlı kalmamış olup, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde Balkanlardan Ortadoğu’ya kadar pek çok yerdeki sanat yapısının (kilise, cami ve benzeri) yapımında bu ocaktan çıkarılan taşlar kullanılmıştır.

Antik taş ocağı ve çevresinde “ignimbirit” türündeki kayaçlar hâkimdir. Badavut jeositinde soğuma çatlakları ile düşey çatlakları oluşturan fay aynalarının, taş teminine kılavuzluk ettiği ilk bakışta anlaşılır. Günümüze kadar kullanıldığı için eski taş çıkarma izleri yoktur. Badavut civarında az miktarda kalan sarımsak taşının kullanılabilmesi, bugün Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün iznine tabidir.

Gökkemer Doğal Köprüsü

Gökkemer (Deliktaş), Karakaya Karmaşığı içinde bulunan iri bir kireçtaşı bloğunda gelişmiş, doğal bir köprüdür. Çevresi su ile doğrudan çözünmeyen, su geçirmeyen kayaçlarla kuşatılmış olan bu blok, etrafına göre akifer (yer altı suyu depolama özelliği gösteren kayaçlar) özelliğine sahiptir. Asimetrik olan (tabakaların konumundan dolayı) boşluk, bir bütün olarak tek dönemli gelişim özelliği göstermektedir. Bunun temel nedeni, alttan geçirimsiz birimler tarafından kuşatılmış olmasıdır. Bu özelliğinden dolayı, yakın çevrede görülen jeomorfolojik gençleşmeye ayak uyduramayarak askıda (tünek) kalmıştır. Gökkemer Doğal Köprüsünün bulunduğu yerde gençleşme çok hızlı olduğundan damlataş veya benzeri çökeller gelişememiştir. Gökkemer ve yakın çevresindeki gençleşme sonucu havalandırma kuşağında askıda kalarak fosil aşamaya geçen doğal köprü, tektonik veya çökme sonucu parçalanmıştır. Bugünkü görünüm parçalanmadan arta kalan şeklidir.

Sutüven Şelalesi ve Hasanboğuldu Göleti

Sutüven Şelalesi ve Hasanboğuldu Göleti jeositi; Türkiye’de doğal, arkeolojik tarihi ve kültürel kaynak değerleri açısından en çok tanınan yerlerden Kazdağları kütlesinin güney yamacında, Kızılkeçili deresi üzerinde yer alır.

Hisaralan

Tektonik (yer kabuğu hareketleri) açıdan aktif bir yükselim alanı olan doğu-batı uzanımlı Kazdağ masifinin (eski dönemlere ait sert kayaçlardan oluşan büyük kütle) temelini, genel olarak metamorfik (başkalaşım) kayaç grupları oluşturmaktadır. Metagabro, mermer ve gnays türü metamorfik kayaçlar, Jura öncesi (günümüzden 200-145 milyon yıl önce) döneme aittir. Bu temel kayaçlar üzerinde metamorfik kayaçlar ile granodiyorit, konglomera, metagrovak ve silltaşı gibi Jura dönemine ait kayaçlar bulunur.

Sutüven Şelalesi, Kızılkeçili Deresi üzerinde faylanmaya bağlı oluşmuş olup 17 metre yüksekliğe ve düştüğü yerde de 4,5 metre derinliğe sahiptir. Bu şelale, Mustafa Seyit Sutüven adlı ünlü şairin “Sutüven” adlı şiirine konu olmuştur.

Hasan Boğuldu

Hasanboğuldu Göleti, aynı akarsu üzerinde Sutüven Şelalesinin yaklaşık 1 kilometre kadar kuzeyinde yer alır. Bir eğim kırıklığına bağlı olarak oluşmuştur. Bu gölet ve hemen yanındaki çınar ağacı ile ilgili bir efsane yörede yıllardır anlatılagelmektedir. “Hasanboğuldu Efsanesi” olarak bilinen bu efsane ünlü edebiyatçı Sabahattin Ali tarafından 1942 yılında öyküleştirilmiştir.