Sinan’ı Yazmak | ÇEKÜL

Sinan’ı Yazmak

02.12.2023

Bilgi notu: Şehir Kültür Sanat dergisinin 51'inci sayısında (Ekim 2023) yayımlanmıştır.

Bu yazı, uzun zamandır planlanan sınırlı ve daha ziyade her yaştan hemşehrilerine yönelik bir Sinan çalışmasının parçası olarak düşünülmüştür. Devamı getirilebilirse yazılması düşünülenler bu derginin gelecekteki farklı sayılarında veya başka yerde okuyucu ile buluşturmaya çalışılacaktır.

Bu coğrafyada yaşamak üstelik Sinan’ın canlı olarak yaşam bulduğu ve ilk nefes almaya başladığı köy olan Ağırnaslı hemşehrisi ve komşusu olmak birçok açıdan bizlere sorumluluk yüklediği gibi duygusal bağlamda sürekli canlı bir iletişimi de ister istemez geliştirmekte. Sinan’la ilgili yapılan çalışmaları ve yazılanları düşündüğümüzde an itibarıyla O’nu tüm yönleriyle ne kimse tam olarak verebilmiş ne de yapılacaklar tamamlanmıştır. Edebiyatçıların yazıya dökülen neredeyse sayısız çalışmaları var. Ressamların yorumları ve denemeleri var. Sanatçıların her türlü yöntem ve malzemeyle denedikleri meydan okumalar var. Mimarların çizdiği ve detaylandırdığı bilemediğimiz kadar plan var. İnşaatçıların örnek aldığı ve tekrarladığı kayıtsız projeler var. Saniyede binlerce çekilen ve kaydedilen dijital fotoğraflar var. Eserlerine bakıp türkü yakanlar var. Bunlardan beri olanların anlattığı hikâyeler, konuştuğu hatıralar var. Ve daha kim bilir dilini bilmediğimiz ülkelerde Sinan ile ilgili kesimlerin elinde, zihninde ne var ne konuşuluyor, ne yazılıyor, ya da ne konuşulup yazılacak tahmin etmekte güçlük çekiyoruz.  

Mezkur çalışmalardan bazıları, eğitim ve kariyer için yapılmış. Eğitim bitince Sinan da bitmiş o kişinin hayatında. Kariyerlerine Sinan ile devam edenler derinleşmiş yeni bilgiler ve belgeler ışığında Sinan literatürüne önemli katkılar sağlanmış. Diğer taraftan, Sinan bağlamında güncel, magazinsel, mistik, abartılı onlarca yazı, kitap görmek te mümkün elbette. Bu tarz yaklaşım ve yazılar dünyanın her yerinde benzer tarzda olmakta. Hatta bu platformdaki başlıkların ana ve asıl amacı da ticari olmakta, isim üzerinden para kazanmak ana amaç. Yani Sinan üzerinden para kazanma başlıkları; senaryolar, hikâyeler, kitaplar, filmler. Literatürde öyle başlıklar, kitap isimleri var ki; her yazan neredeyse bundan daha iyi ve anlamlı başlık bundan böyle yazılamaz der gibi ifadelerle karşımıza çıkmakta. Ama ne yapılırsa yapılsın diğer bir yönüyle de her anıldığında ve yazıldığında Sinan gibi bir simgenin adı geçmekte, bilgisi coğrafyadan coğrafyaya, nesilden nesile yayılmakta.

İşte bu coğrafyanın üzerine inşa edilen Sinan literatüründe isimler ve beraberindeki sıfatların, hitap şekillerinin neredeyse Türkçe olanlarını bir araya getirmek ve kaynağının arkasına düşmek, varsa hikâyesini anlatmak Sinan ile ilgili çalışmaları ve kişileri de beraberinde anlatmayı gerektirdi.    

Kim bu Sinan?

Muhtemeldir ki okuyucuların birçoğu; alfabetik sırayla verdiğimiz ama bu yazı kapsamında olmasa asla Sinan bağlamında ilgisini kuramayacağı ifadeleri ilk defa burada duyacaklardır. Devamı başka zamana kalmak üzere bu başlıklardan hepsini tek tek açıklamak yerine listeden seçtiğimiz bazılarını açacağız. Umarız merak edilen ve gerçekten açıklama ihtiyacı duyulan ifadelerden kalanlarına daha sonra devam ederiz.

  • Ağayan-ı ehl-i hiref azası
  • Ağırnaslı Sinan
  • Azizim
  • Aziz Koca
  • Abdulkerim oğlu Sinan
  • Abdullah oğlu Sinan
  • Abdurrahman oğlu Sinan Ağa
  • Abdülmennan oğlu Mimar Sinan
  • Abdülmennan oğlu Sinan
  • Ağa Hazretleri
  • Amile Yusuf ibni Abdullah/ Amel-i Yusuf  bin Abdullah
  • Ba-kavl-i Mimar Ağa
  • Bende-i miskin kemine derd-mend-i sermi'ınaran-ı hassa-müstmend
  • Binayı zi-iktidar
  • El-fakir Sinan Ser-i Mimaran-ı Hassa
  • El-fakir-ül-hakir Sinan
  • Fena fi-s(ş) Sinan
  • Gaza ehli merhum Sinan Ağa
  • Gazi Sinan
  • Güçsüz Karınca
  • Hacı Sinan
  • Hassa mimarlarının başı Sinan
  • Hazret-i Mimar Ağa
  • Herif
  • Hükümdar Hocası
  • İn’am be-Sinan Ağa Ser mi’maran-ı Hassa
  • Kayserili Sinan
  • Koca Mimar Sinan Ağa
  • Koca Sinan
  • Kulun Yusuf bin Abdullâh mimar
  • Mimar
  • Mimar Ağa
  • Mimarbaşı
  • Mimarbaşı Sinan Ağa
  • Mimar Koca Sinan
  • Mimar şöhretşıar
  • Mühendisi darülkarar Koca Mimar Sinan Ağa
  • Padişah Mimarı
  • Piri Mimaran Sinan
  • Reis-i cehabizeti’d devran Oklid di si’l-asri ve’l-evan mimar-ı Sultani
  • Reis-i mimaran
  • Reis-i mimaran-ı dergah-ı ali
  • Re 'is ü'l-Mimarinü'l Emirin
  • Sinan
  • SINAN, I.A.AL’M.
  • Sinanettin Yusuf
  • Sinan Yusuf
  • Vakıf  Hoca Sinan
  • Yusuf Sinan
  • Yusuf bin Abduallah Mimar
  • Yusuf ibni Abdullah
  • Yusuf  Sinanettin

Sinan

Öncelikle, yazının başından beri kullandığımız ve listede yer alan en sade ifade Sinan. İster samimiyet ifadesi olsun ister kolaylık Sinan demek; Mimarlık Fakültesi koridorlarında, Meslek Odalarında yetmekte ve kimsenin aklına başkasını getirmemekte. Başka bir sıfata ihtiyaç duymadan kısa ve öz. Doğduğu kentte gün gelse “taştan dua” camilerde edilen toplu yakarış ve ahde vefa örneği şükranları sunmada, içine sessizce girebilse Sinan kelimesi yetecek. Kimse sormayacak “Kim bu Sinan?”  Yine de bu sade ifade Sinan’dan önceki dönemlerde Hassa Mimarlar Ocağında kullanıldığı gibi, Süleymaniye Camii inşaatında çalışan memleketi Kayseri’den gelen taş yontucu ustalar arasında da mevcut. Filolojik açıdan kelimeyi herkesin bildiği açılardan anlama çabası yerine; doğum tarihini zaten kesin olarak bilmediğimiz Sinan’ın neredeyse vefatını da tam gün olarak tam bilmemekle bir itirafı dile getirmek isteriz. Ama olay döneminin şartları içinde düşünüldüğünde, böyle bir kesinliğin olması da gerçekten güç.

R.M. Meriç

S. Mülayim

G. Necipğlu

  1. Süheyl Ünver

Doğum

Ölüm

Doğum

Ölüm

Doğum

Ölüm

Doğum

Ölüm

1491’den önce

26 Ocak 1588’den sonra

1491’den önce

1588

1489-1491

1588

28 Mayıs 1490

31 Mart 1588

Tabloda, literatürden seçilen ve oldukça güvenilir kaynaklara sahip bu çalışmalardan da anlaşılacağı üzere Sinan’a ait doğum/ölüm bilgilerinde uzlaşı zor. Diğer taraftan, ölümüyle ilintili olan değişim ve dönüşüm başlıkları; Vakfiyesine göre ölümünden sonra yapılan işlerin başlangıç tarihleri, Sinan yerine atanacak Mimarbaşının resmi olarak göreve başladığı tarih, dönemin seyyahlarının yazılarında bir satır, başka ülkelerin yazışmalarında çıkacak bilgi,  zamanın tozlu rafları arasında bir beyit belki de yakın tarihte tam gününü bilmesek te en azından vefat ayını kesinleştirebilir. Kaldı ki, gelecekte teknolojinin sunacağı yeni gelişmeler ve global bilgiye ulaşımdaki kolaylıklar bu sorunun çözümü için yalnız başına bile yeterli olabilecektir.

Bu girişle beraber tam da bu noktada akla Sinan ile ilgili başta anma günleri ve zaman içinde katmerleşerek sorgulanmayan, doğru olduğu kabul edilen tarihler ve günler gelebilir; Sinan’ın Doğum Günü, Sinan’ın Ölüm Yıldönümü, Sinan’ı Anma Töreni, Mimarlar Haftası Etkinlikleri bunlardan bazıları. Akla gelen, etkinliklere göre Sinan mı yoksa Sinan’a göre etkinlik mi? Sinan’a göre etkinlik doğrusu olmasına karşın, Nisan ve Ekim aylarına ilave son zamanlarda Temmuz ayının adı da geçmeye başlamaktadır.

Tüm resmi işlemlerimizde, başvurularımızda, tanıtımlarımızda kullandığımız ve vazgeçilmez derece kişiyle özdeşleşen desimal ile 11 rakamın bir araya gelerek oluşturduğu Türkiye Cumhuriyeti Kimlik/Vatandaşlık numaralarımız detayda aynı zamanda doğum, ölüm gibi tarihleri de içermektedir. Bu coğrafyadan ve saygımızdan Sinan’a verilecek bir TC Kimlik Numarası başvurusuyla tarihleri en azından yıl olarak kesinleştirmek gerekir. Geleceğin, uzlaşı ile çok güzel fikirlere gebe olduğunu tahmin etmek güç değil. Bu noktada kişisel önerim 20819352250 olabileceğidir. Bu sayı benim açımdan rastgele 11 rakamdan meydana gelen bir sayı değildir. Sinan’ı anlamak ve anlatmak için yakın tarihimizde bir kırılma noktası olan,  Sinan için devletin tüm imkanlarıyla ayağa kalktığını ve gayretle yapılan çalışmaların önlenmez ve geri dönülemez şekilde Atatürk’ün el yazısıyla neredeyse vasiyeti olan “Sinan’ın heykelini yapınız” emrinin tarihidir bu sayı.  Derin anlamlar içermesi, araştırma ve ciddi çalışmalar gerektireceği için Sinan derinliğine ölçü ve teşekkür adına bir milleti toptan ayağa kaldırma çabasıdır bu direktiftir. Direktifle neredeyse paralel olarak Türk Tarih Kurumu Mimar Ali Saim Ülgen marifetiyle yaklaşık 20 yıl içinde Sinan’ın tüm eserlerinin rölevelerini yaptırmıştır. Atatürk’ün aklından geçen Fatih Sultan Mehmet içinde İstanbul’da bir anıtın hatta heykelin yapılması olsa da bu düşünce hiçbir zaman yazılı direktif boyutuna geçememiş ve etkisine ulaşamamıştır.

Ayrıca, 500.yıl anısına 1953 yılında hatıra bırakma, hatırlatma, bilgilendirme ve bilinçlendirme, saygıyı simgeselleştirip günlük hayata ve kullanıma sokma adına Süleymaniye Camii anısına bastırılan paralar üzerindeki tarihler ile Sinan’ın 400. ölüm yıldönümü anısına benzer pulların, kartpostalların, hatıra paraların üzerindeki tarihlere bakıldığında 9 Nisan tarihi dikkatimizi çekmektedir. Sinan ile az bir ilgisi olan herkes için elbette 9 Nisan çok manidar. Şahsen kendi adıma hele hele çocukluk yıllarında anma için Ağırnas’ta yapılan törenlerde, protokolün yanısıra katılımcılarının arasında Prof. Dr. Afet İnan ve Prof. Dr. Metin Sözen’in neredeyse hiç kaçırmadan katıldığı tarihti 9 Nisan. Dolaysıyla bu tarihe yaklaşımımız hep matematiksel bir denklem gibi olmuştur: Sinan = 9 Nisan. Bu denkleme ne şüpheyle baktık ne de denklemde bilinmeyen aradık. Öyle ki çoğu 9 Nisan günlerinde aktif olarak gösterilerin bir parçası olmak, şiir okumak, geçiş töreninde yürümek Sinan’ı iliklerimize kadar üzerimize yeterince sindirmekteydi. Ama sonradan gününü önemsemesek bile en azından neden Nisan ayı sorusu gelebilir aklımıza.

1921 yılında İstanbul'da kurulan Âsar-ı Eslaf Âşıkları adlı beş üyeli bir oluşum, Mimar Sinan'a olan ilgisiyle bilinen herkes için bir cazibe merkezi oluşturdu. Bu grup, Sinan'ın eserleri ve mirasıyla ilgilenen insanları bir araya getirerek kültürel bir buluşma noktası haline geldi. 1923 yılında ise Mimar Sinan Muhibleri adını taşıyan bir kurul kuruldu ve bu kurul, Mimar Sinan'ın sanatsal katkılarını daha da derinlemesine incelemek ve tanıtmak amacıyla çalışmalarını yoğunlaştırdı. 1

Bu sivil girişimlerin temeli, Mimar Sinan'ı anma günü olarak 9 Nisan'ın resmi olarak kabul edilmesine dayanır. Her yıl 9 Nisan'da, büyük ustanın mezarı başında bir araya gelme geleneği başladı. Bu özel gün, Mimar Sinan'ın sanatsal mirasını ve katkılarını kutlama ve paylaşma fırsatı sunan önemli bir etkinlik haline geldi. Bu gelenek, Mimar Sinan'ın unutulmaz eserlerini ve etkileyici sanatını sonsuza kadar yaşatma amacını taşıyan bir topluluk için bir birlik ve coşku kaynağıdır.

Belirtmek gerekir ki, yukarıdaki ifadeden de anlaşılacağı üzere, tam 100 yıl önce Cumhuriyetin ilk yılında, ve neredeyse 100 yıl süren bir yaşamın ardından, Mimar Sinan'ı anma günü olan 9 Nisan kesinleşti. Bu tarih, sadece Mimar Sinan'ı değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarını ve kültürel zenginliğini kutlamak için bir vesile haline geldi. Nisan ve Sinan kelimelerinin aynı harflerden oluşması ise oldukça hoş bir tesadüf ve sembolizm taşır.

Gazi Sinan

Sinan’ın gazi sıfatı ile anılması sıradan olmasına karşın belki de akla gelebilecek en son seçeneklerden biri ilk defa okuyan ve duyan için. Operasyonel yani İstanbul’dan çıkıp savaşa bizzat katılan Yavuz ve Kanuni gibi hükümdarlarla Sinan’ın önce asker sonra mimar olarak hayatının kesiştiğini biliyoruz. Uzun ve kısa kara seferlerinin neredeyse tamamına katılan Sinan’ın ölümlerin ve yaralanmaların olduğu savaşlarda yara almadığını ve her seferinde sağlıkla evine döndüğünü de biliyoruz. Aslında ilk askeri sefere katılıp dönmesiyle Sinan gazi olmuşken, seferlerin devam etmesiyle her seferinde tekrar gazi olmuştur Sinan. Günümüz ifadesiyle bu gazilik muharip gaziliktir. Burada doğrudan en ön cephede sıcak harbin bir parçası olmak yerine Sinan’ın geri hizmette olması önemsiz yaralanma başta olmak üzere neredeyse gittiği gibi dönmüş olmasını sağlamış olabilir. Fakat malumdur ki savaş gibi olağandışı bir durumda hayatta kalmanın da yetenek istediği açıktır. Kaldı ki çok basit bir örnek olarak Van Gölü’nün karşı kıyısında ilk defa yapılan kayıklarla, gölü geçip karşı kıyıya ulaşıp tekrar aynı yere dönme eyleminde hava durumu ve yüzme bilmeme gibi basit sebepler ölüm de getirebilirdi. Coğrafya süregelen savaşlardan birinde, Ankara Mirlivası (Tuğgeneral) olarak İnebahtı Deniz Seferine katılarak 1571’de ölen oğlu Mehmet Bey ile Gaza ehli merhum Sinan Ağa’nın ocağına da şehit ateşi düşmüştür. 2

Hazret-i Mimar Ağa

Coğrafyamız jeolojik yapısı itibarıyla oldukça zengin doğal taş kaynakları barındırmaktadır. Yapı malzemesi olarak doğal taşın kullanılmasının en önemli sebebi dayanıklılık iken estetik daha sonra gelen bir tercih sebebi olmuştur.

Yapı malzemesi olarak her zaman yeni malzeme kullanmamış Sinan. Geri dönüşüm formatında, daha önceden kullanılmış unsurlar da tercih edilmiş. Ören yerlerinden, antik yerleşimlerden, kullanılmayan ve terk edilmiş konutlardan çoğunlukla gösterişli, cüsseli, sağlam, bazen renkli mermerler, bazaltlar, granitler, traverten, serpantin, volkanik, tüfler, kireçtaşı ve küfeki taşlar tercih edilmiş. Yakından ocağından bulunup, hatta bazen numune istenip bakılıp, kıyaslandığı gibi bazen de coğrafyanın ve sınırların en uç noktasından ve ulaşılması zor beldelerden kabaca “taş” olarak tanımlayacağımız parçalar getirtilmiştir. Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı (1550-1557) isimli çok kıymetli eser, Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan’ın uzmanlık konularından biri olan hukuk tarihi yanında iktisat tarihi altyapısıyla inşaat sürecinde titizlikle tutulan, kontrol edilen, onaylanan her bir harcama kalemi, detay, ödeme şekilleri, inşa ve tamirata ait keşif bedelleri, fazla mesai ve tatillerin muhasebesi gibi çok ilginç fakat aynı zamanda ziyade detay barındıran bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında biz bu eserden dönemin devlet bürokrasisi nasıl işliyor, yazışmalar nasıl yapılıyor, prosedürler nedir çok katmanlı bir etkileşim ağını ve sonucu etkileyecek girdi parametrelerini de öğrenebiliyoruz. Sinan’ın sel gibi akan bu yazışma yoğunluğunu takip etmesi, gerektiğinde cevaplar vermesi bile başlı başına mesai ve titizlik istemekte. Bütçe ve yerine göre ek bütçe süreçleri, bütçeyi yönetmek bile çok profesyonel zaman almakta ve gayret gerektirmekte. Sürekli artış eğiliminde olan malzeme ve işçilik maliyetlerinin Kanuni zamanında devletin gücüyle orantılı olarak; bir şekilde devlet hazinesinden karşılanmasına karşın, günümüzde enflasyon olarak tanımladığımız kronik bir problem haline dönüşmüş olması Sinan’ın da her bir inşaatta ve sürekli mücadele ettiği başlıkların belki de en farklı ve yakıcı boyutta olanıdır.        

İnşaatta kullanılacak devşirme bir yapı unsurunun uygunluğunu bazen yerinde görerek, ölçerek, kalite kontrolü yaparak konunun uzmanları tarafından onayı alındıktan sonra bulunduğu yerden İstanbul’a güç, pahalı ve uzunca süren lojistik imkânlarla ulaştığını görüyoruz. Bunun için Hassa Mimarlar Ocağı ilgili kişiye yerine göre avans ödemi yapmakta, konumuna ve uzaklığa göre harcırah vermektedir.  Dikkat edilirse son iki paragrafta kullanılan kelimelerin ve terimlerin günümüzde basit bir inşaat işine giren herhangi birin kullandığı ve karşılaştığı jargondan farkının olmadığını da rahatlıkla fark ediyoruz.

 Olayın bir başka boyutu da özellikle müstamel malzemenin tercih edilmesinin ekonomik olup olmayışıdır. Bu noktada, surların ve Ayasofya’nın tamiri için bazen neredeyse yedi iklimden temin edilip bin bir meşakkatle getirtilip yerine konan taşların masrafları karşısında “bu taşlardan birini altın diğerini gümüş olarak yan yana koysak masrafı muadil olur” diyerek yani daha ucuza mal olacağı gibi haklı ve mantıklı düşüncenin Fatih’e atfedilerek Barkan tarafından tekrarlanması ilginçtir. Devşirilen taş(la)ın alındığı yapının, taş çıkarılırken çökmesi ya da bazı durumlarda tamirata ihtiyaç duyması kaçınılmaz olmuştur. Çünkü eğer beğenilen taş şüphesiz kullanılan mekânın en alımlı ve önemli yerine yerleştirilmiş, yıllardır kullanılan bir taştır. Düşünün ki evinizin bir duvarında ve duvarla kardeş olmuş belki de yüzyıllardır korunarak orada sağlam ve gösterişle duran ve varlığıyla övündüğünüz, hikâyesi olan ve daha da önemlisi ve ihtimaldir ki kutsal olan bir taş var. Taşın oradan çıkarılmasına başta razı olmanız gerekiyor, sonra ilgili yer boş kalacak şekilde tamir isteyebilirsiniz. Ya da mümkünse eşdeğer bir taşın bulunup yerine konması gerekebilir. Mevsimin ve şartların uygun olması ve inşaatında her şey yolunda giderse hemen başlayıp bitmesi gerekiyor. İşte Sinan’ın organize ettiği ve tamirini devlet adına üstlendiği devşirme taş bulma maceralarından birinde o zamanki Üsküdar kazasında ikamet eden iki Hristiyan’ın evlerinde bulunan değerli taşların yerlerinden suhuletle ve sulh ile çıkarılması ve evlerin eski haline getirilmesi hususunda muhtemeldir ki yapılan iş; taşa cebren el koyup hiçbir prosedüre ihtiyaç duymadan Devlet adına yapılacak bir işlem olsa bile, bunun yerine rıza yoluna gidilmiş ve mülk sahiplerinin de bir güvence istemiş olmasıdır. Bu güvence istemenin altında başka manalar aramak yerine taşların çıkarılmasının tahminimiz mevsimsel bir zorlamayla soğuk ve yağışlı bir döneme denk gelmesi veya taşlar çıkarıldıktan sonra yapılacak tamirin yine böyle istenmeyen bir döneme rast gelmesi süreci etkilemiş olabilir.           

“DER KARYE-İ KADI TABİ-İ ÜSKÜDAR

Yani ve Toma, evlâd-ı öksüz nâm zimmîlerün itirafıdır ki zikr olunur:
Karye-i mezbûrede olan evlerimizün içinde olan taşları imaret-i şerifün mühimmâtıyçün ihrác eylesünler, badehu giru evlerimüzi üslûb- sábık üzere cediden maʼmur eylemek şartı üzere rizâ verdiklerine binaen şol ki vâki'-i hâldür tesvîd olundı..

Şuhudü'l-hál: Hazret-i mi'mar Ağa, Hüseyin Çavuş, Yusuf Bâli, İbrahim Mahmud bin Turgud, Kara Yusuf Abdullah, Mustafa Şaban, Hacı Hüseyin İlyas, Hacı Ali, Baba Kosta, Şems
ases-başı.

Yol cânibinde olan divarın tüli: zira 18, arzı zira 8,18 parmak, kaddi zira 2,5, be-cihet-i
hane-i kiraye beyt-i Nikola. Mezkürenin evinün sundurması: tuli zira 12,5, arzı zira' 9, kaddı
zira 2-parmak 10, arzı zira-6 engüşt 6, dıvarı 17 (Yp. 95).”3

Bir şahit olarak ve birçok şahidin de yer aldığı ve güvence verdiği dolaysıyla hukuki bir boyuta taşınan belgede Sinan artık Hazret-i mi’mar Ağa’dır. Bu sıfatın kimin için söylendiği, anlamı, yaptırım gücü ve güvencesi herkes tarafından anlaşılmakta ve Hazrete olan itimat ve yüklenen mana da sorgulanmamaktadır. 

Sinan ve eserleri adına basılan hatıra zarf ve pullar.

Mimar (taş ustası) pergeli (Mehmet Akgül Koleksiyonu)

 

Referanslar

  1. S. Mülayim,  Mimar Sinan’ın Mezarında Teşhis-i Meyyit, Belleten, Yıl 2018, Cilt: 82 Sayı: 294, 511 – 529.

  2. G. Necipoğlu, Sinan Çağı Osmanlı İmparatorluğunda Mimari Kültür, Bilgi Üniversitesi, 2013, İstanbul.

  3. Ömer L. Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı (1550-1557) TTK, Ankara, 1972 (Cilt I), 1979 (Cilt II).