Kültürel Sınırların İzini Sürmek: Akseki-İbradı Havzası | ÇEKÜL

Kültürel Sınırların İzini Sürmek: Akseki-İbradı Havzası

Yazan: Ahmet Onur Altun - ÇEKÜL Anadolu Araştırmaları Koordinatörü, Şehir Plancısı

Yerel Kimlik Dergisinin 70. sayısında yayımlanmıştır. (sayfa: 10-15)

Bir önceki sayıda doğa ve kültür ilişkisini incelerken su yolunu takip ederek kültürel benzerliklerin ve yöresel özelliklerin izlerini sürmenin mümkün olduğundan bahsetmiştik. Yerel Kimlik dergisinin 69’uncu sayısında yayımlanan bu inceleme yazısında, belirli bir su havzasını ele alarak kültürel farklılıkları ve benzerlikleri inceleyebileceğimizi genel bir biçimde açıklamaya çalıştık. Bu devam yazısında ise önceki yazıda bir örnek olarak anılan Akseki-İbradı Havzasını ele alarak, kültürel sınırların coğrafyayla ilişkisini daha detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. 

Sarıhacılar Köyü

Akseki-İbradı Havzası

Akseki-İbradı Havzası gerek doğal gerek kültürel varlıklar açısından oldukça özgün bir alan. Tam da bu sebeple ÇEKÜL’ün 7 Bölge 7 Kent projesindeki kentlerden biri Akseki ve yine ÇEKÜL tarafından havza birliklerinin ilk adımları burada atıldı.

Düğmeli Ev

Akseki-İbradı Havzası Anadolu’daki üç antik bölge olan Pisidya, Kilikya ve Pamfilya’nın kesişiminde yer alıyor. Havzayı oluşturan akarsu antik dönemde de oldukça önem atfedilen ve o dönemde adı Melas olan Manavgat Çayı. (Bu tip alanlarda havzaya hayat veren akarsuyun geçmişten bugüne bölge için önemine, efsanelere ve gündelik yaşamdaki yerine, kısacası bölgenin kültürel gelişimindeki rolüne de ayrıca dikkat çekmek gerekir.) Batı Torosların doğu yamaçlarından doğan yaklaşık 90 kilometre uzunluğundaki Manavgat Çayı, Akseki-İbradı Havzasından beslenerek Manavgat Şelalesini oluşturur ve ardından ovaya inerek denize dökülür. Bölgeye özgü uzun yeraltı kanallarından gelen sularla debisi artan çayın hızı günümüzde Oymapınar Barajı tarafından kesiliyor.

Havzaya Genel Bakış

Önceki yazıda da bahsedildiği gibi, bir akarsuyun yukarı ve aşağı havzaları farklı özelliklere sahip olabilir. Söz konusu alanda da dağlık bir coğrafya olan Akseki-İbradı Havzası, Manavgat Çayının ovadan geçen kısmından oldukça farklı doğal ve coğrafi özellikler sergiliyor. Bu yüzden Akseki-İbradı Havzası ayrı olarak ele alınıyor. 

Doğal Miras

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından belirlenen kriterler çerçevesinde hassas ve benzersiz doğal alanlar tespit ediliyor ve Önemli Doğa Alanı (ÖDA) olarak belirleniyor. 2016 yılında Dünya Doğayı Koruma Birliği, ÖDA yöntemini daha da geliştirerek öncelikli alanların belirlenmesi için uluslararası standart olarak kabul etti.

Akseki ve İbradı Ormanları da Doğa Derneğinin koordinasyonu, pek çok kuruluşun ve bilim insanının katkısıyla hazırlanan Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları envanterine işlenen alanlardan biri. Bahsi geçen Türkiye’nin Önemli Doğa Alanları kitabında alan, şu şekilde tanımlanıyor:

Manavgat ilçesinin kuzeydoğusunda Akseki ve İbradı havzaları olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Akseki Havzası’nda Ürküten Dağı, Şerif Dağı, Esereyrek Dağı ve Gidengelmez Dağı yer alırken; İbradı Havzası, Üzümdere'nin kuzeybatısından Kıraç Dağı, Lök Dağı, Pınarcık Dağı olarak uzanır. Manavgat Çayı ve kolları bölgenin en önemli su kaynağıdır. Alanda dünyanın bilinen en uzun yeraltı su sistemini barındıran mağaralar bulunur. Bölgedeki mağaraların en önemlisi Altınbeşik Düdensuyu Mağarasıdır. ÖDA’nın diğer jeolojik özellikleri ise iyi gelişmiş dolin, polye, düden, obruk gibi karstik yapıları barındırmasıdır. Avrupa’nın korunmada öncelikli yüz orman alanından biri olan Akseki ve İbradı Ormanları olgun ve az bozulmuş bir orman dokusuna sahiptir ve soğanlı bitkiler ile yaban hayatı açısından oldukça zengindir.

Manavgat Çayı

Görüldüğü üzere bölgenin coğrafyasını büyük oranda sarp kayalıklar ve az bozulmuş bir orman dokusu oluşturuyor. Doğal yaşamın ve yaban hayatın zengin olduğu havzada tarım alanları ve üretim imkânları ise oldukça kısıtlı.

Düğmeli Evler

Akseki-İbradı Havzası dağların sınırladığı özgün bir coğrafya. Konya karasal iklimi ile Akdeniz iklimi arasında bir geçiş bölgesi olması ve Torosların çetin coğrafyası bu bölgede henüz ekonomik ve teknolojik imkânların kısıtlı olduğu dönemlerde yaşayan halkın, yaşam biçimlerini var olan kaynaklar çerçevesinde şekillendirmeye itti. Bu zorlu coğrafyada konut üretim sorununa çözüm olarak ortaya çıkan, Türkiye’nin başka hiçbir bölgesinde görmediğimiz, oldukça özgün bir mimari teknik kullanılıyor.

Düğmeli/Piştuvanlı Evler

Düğmeli ya da piştuvanlı evler olarak bilinen özgün sivil mimari örneği yapılarda bölgede bol bulunan moloz taşı ile ardıç, andız ve katran ağacından (Toros sediri) elde edilen ahşap malzeme kullanılıyor. Sıvasız ve harçsız inşa edilen düğmeli evler ahşap hatıllı bir kuru yığma duvar sistemi ile inşa ediliyor. Yaklaşık 60-80 santimetre kalınlığındaki moloz yığma duvarın iç ve dış yüzleri boyunca her 50-60 santimetrede bir kullanılan ahşap hatılları dikine birbirine bağlayan hatıllara “düğme” veya “piştuvan” adı veriliyor. Hatılların uçları duvar yüzeyinden yaklaşık 20-25 santimetre dışarı çıkıyor. Düğme benzetmesinin ardındaki sebebin de bu olduğu söylenir.

Düğmeli/Piştuvanlı Evler

Özetle harçsız bir şekilde yığılan moloz taşlarından oluşturulan duvar belirli aralıklarla ahşap bir iskelet örülerek sabitlenir. Bu kurguda yapıyı birarada tutan sistem, ahşap iskelet; taşıyıcı ise moloz duvardır. Bakımı iyi bir şekilde yapıldığında bu yapılar çok uzun yıllar ayakta kalabilirler. Buradaki çözüm, belirli bir bölgedeki coğrafi şartların hem yaşam kültürünü hem de mimari kültürü ne denli etkileyebileceğinin ve yönlendirebileceğinin en önemli kanıtı.

Kültürel Sınırlar

Yazının başında bahsedildiği gibi, bu özgün yapı tekniği yalnızca bu havza içinde görülüyor. Ne biraz kuzeyindeki Konya’da ne de dağların güneyindeki Manavgat’ta ve Antalya’nın diğer bölgelerinde buna benzer bir mimari kültüre rastlayabiliyoruz. Havza sınırlarının dışına çıkmayan bu teknik bize bu alanda yaşayan insanların yaşam biçimlerine, alışkanlıklarına ve kültürlerine dair oldukça önemli bilgiler veriyor. Bölgede kolay bulunan malzemeler birlikte kullanılarak hem iklime hem de yerleştiği coğrafyaya uygun bir mimari kültür ve buna bağlı bir yaşam kültürü oluşturulan bölge, havza ölçeğinde korumanın önemini bir kez daha hatırlatıyor.

Havza Haritası

Ne var ki bu kültürü var eden iklim ve coğrafi koşullar günümüzde hızla değişiyor. Bu alandaki yapıların büyük çoğunluğu kentsel sit alanı, millî park, yaban hayatı geliştirme sahası ilan edilmiş, tek yapı olarak tescil edilmiş ve koruma altına alınmış olsa bile iklim krizi sebebiyle günden güne artan doğal afetler kısa vadede yapıların, uzun vadede ise bütün bir kültürün yok olmasına sebep olabilir. Geçtiğimiz yaz bu bölgede çıkan yangınlarda birçok kişi ve canlı hayatını kaybetti. Yaşamını yitirenlerin yanında doğal alanlar tahrip oldu ve çok fazla özgün tarihi yapı yok oldu. Bunlar yetmezmiş gibi insan eliyle de bu özgün alanda maden arama çalışmaları yapılması ya da farklı şekillerde gelir elde edilmesi için sit sınırları değiştiriliyor, kültürel miras alanları tahrip ediliyor.

Altınbeşik Mağarası

Uzun yıllardır alanda gönüllülerinin büyük emekleri ve destekleriyle çalışmaya devam eden ÇEKÜL Vakfı, bölgede devam eden çalışmaları izlemeye  ve desteklemeye devam ediyor.