YAŞAM ve KÜLTÜR İÇİN “SU” | ÇEKÜL

YAŞAM ve KÜLTÜR İÇİN “SU”

24.03.2008

Anadolu  toprakları, yüzyıllardır hayat kaynağı olan “Su”yu cömertçe insanlarla paylaşıyor. Su yolları, su kemerleri, kanallar, setler, çeşmeler, şadırvanlar, yunaklar, köprüler, sarnıçlar, hamamlar, değirmenler gibi her döneminin kültürünü ve gelişimini anlatan yapılar, birçok medeniyetin kurulduğu Anadolu topraklarından tarihi bize aktarıyor. Ülkenin çeşitli bölgelerinde bulunan, bu nitelikteki korunmaya değer tarihi yapılar, yerel yöneticilerin duyarlılığı ve ÇEKÜL’ün de desteğiyle ayakta tutuluyor.


Amasya Yeşilırmak

“Su” kültürünü, havza boyutunda bütüncül bir yaklaşımla ele alan ÇEKÜL Vakfı, yöre halkının kültürel ve ekonomik kalkınmasını sürdürülebilir bir temele oturtmak için çalışmalar yapıyor. “Havza Birlikleri” kurulmasının hem “Su”yun korunması, hem de o bölgenin kalkınması için öncelikle yapılması gereken çalışmalardan biri olarak gören ÇEKÜL Vakfı,  birliklerin kurulmasına destek veriyor. Böylece ortak çıkarlar doğrultusunda ve bilimin ışığında kentlerin birlikte çalışmasının yolu açılmış oluyor; yapılan eş zamanlı çalışmalarla havza boyutunda sürdürülebilir kalkınma politikaları hayata geçiyor.

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen “22 Mart Dünya Su Günü” çerçevesinde ülkemizde de bir çok etkinlik ve konferans düzenleniyor.

“Su”, Tarihin İzlerini Günümüze Getiriyor

İki molekül hidrojen, bir molekül oksijen bileşiminden meydana gelen “Su”, yaşamın devamı, kültürlerin oluşması için “element” tanımının ötesinde farkı anlamlar taşıyor. “Su” yun geçtiği ya da geçemediği her yol, farklı bir kültürün oluşmasına neden oluyor. Yeryüzünün yaşamsal kaynağı olan “Su”, insanoğlunun vazgeçilmezi. İşte bu vazgeçilemeyen, olmazsa olmaz yaşamsal sıvı, dünya üzerinde yaşayan tüm canlılara hayat vermekle kalmayıp, yaşam koşullarını ve kültürlerini de yakından etkiliyor.

İnsanoğlu, suyun bulunduğu topraklara yerleşerek köyler, kentler kurmuş. Suyun olmadığı yerlerde ise kilometrelerce uzaktan suyu getirmenin yollarını aramış. “Su”suz yaşaması imkansız olan insanoğlu, hayatta kalabilmek için suyu sadece içerek tüketmenin dışında sosyal ve kültürel gelişimini sürdürmek için her alanda kullanmış.

İnsanlar “bilinçsizce” gelişip, çoğalmaya başladıkça suya olan ihtiyaçları artmış. Zamanla su azalmaya başladığında ise kanallar, künkler ve su kemerleriyle kentlere su taşıyarak medeniyetlerini sürdürmeye ve suyu kullanarak gelişmeye devam etmişler. Kuyu, sarnıç ve çeşmeler sadece kent merkezlerinde ve tapınaklarda bulunurken, yavaş yavaş bütün evlerde kullanılır hale gelmiş.  Yapılan hamamlar, saltanatı ve gücü gösteren havuzlar, su gereksinimini her gün biraz daha arttırmış.

Su, taşkın ve sellerle gücünü gösterdiği zamanlarda ise, tapınak ve şehirleri korumak için nehir kenarlarına 10 metre yüksekliğe ulaşan setler yapılarak çözüm aranmış. Bergama’da bir örneği bulunan, Bakırçay kenarında “Çin Seddi” gibi ilerleyen duvarın bir kısmını bugün de görmemiz mümkün. Şanlıurfa su mimarisi örnekleri de, günümüze kadar uzanan kültürel  yapılar arasında. 2500 yıl kadar önce Uygur Türkleri Doğu Türkistan'ın Turfan bölgesinde “kariz” denen yer altı su kanalları inşa etmiş. Bu su kanallarının uzunluğu 5 bin km'yi buluyor. Bu karizlerin bir kısmı günümüzde halen kullanılıyor.

İnsanlar, dini inançlarını yaşarken de her zaman suya ihtiyaç duymuş. Örneğin Hitit tapınaklarındaki çeşmelerin kutsama ve ibadete başlamak için kullanıldığı biliniyor. Bu kullanım şekli hemen hemen bütün dinlerde günümüzde de devam ediyor.

Hastalıkların tedavisinde de suyun kutsal olduğuna ve gizemli bir iyileştirici gücü olduğuna inanan insanlar, bu alanda da oldukça yoğun kullanma teknikleri geliştirmiş. Bergama’daki M.Ö. 4. yüzyıla uzanan geçmişiyle hala görülmeye değer olan Asklepieon Sağlık Kentinde, hastalar önce kutsal olduğuna inanılan pınarda yıkanırmış. Sonra telkinle tedavi yöntemi yapılır ve hastalar yeniden yıkanırmış. Kaplıca ve ılıca suları günümüzde de tedavi amaçlı kullanılıyor.


Mimar Sinan Paşadere Kemeri

Osmanlı döneminin su mimarisini en iyi yansıtan örnekler arasında ise, Mimar Sinan’ın günümüze kadar ulaşan pek çok eseri bulunuyor. Bahçeköy-Kemerburgaz yolu üzerinden geçen, orman dokusuna çok yakın olduğu için yaz aylarında sadece bir kısmı görünen kemer, bunlar arasında en iyi bilinenlerin başında geliyor.