Kapadokya’nın Evrensel Değeri Bu Kitapta | ÇEKÜL

Kapadokya’nın Evrensel Değeri Bu Kitapta

09.09.2022

Anadolu’nun kadim yerleşim yerlerinden Kapadokya, hem doğal hem de kültürel miras olarak UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunuyor. Bölgenin değerini ve önemini yetkin şekilde kavrayabilmekle, bu mirası hak ettiğince koruyabilmekle sorumluyuz. 1997 yılında yayımlanan “Kapadokya” kitabı bu sorumluluğu taşıyanların ürünlerinden biri. Kapadokya’nın tarihi ve evrensel önemini vurgulayan kitap, bu eşsiz mirası yakından tanımak isteyenler için önemli bir rehber. ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen’in editörlüğünü üstlendiği kitabın yayın koordinatörü Altın Soylu ve tasarımcısı Ersu Pekin. 

Kapadokya” kitabı; kişi ve kurumlarla yapılan işbirlikleri sayesinde haritalardan, planlardan oluşan geniş bir görsel kaynakça meydana getiriyor. Kapadokya’nın tarihi, mimarlığı ve sanatı hakkında derinlemesine bilgiler sunarak, bilinmeyenlere ışık tutan 592 sayfalık kitap iki temel bölümden oluşuyor. İlk bölümde; Kapadokya yöresinin ekolojik oluşumunu, tarih öncesi çağlardan Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri ile günümüze kadar geçen sürede Kapadokya'da yaşayan uygarlıklara ve kültürlerine odaklanılıyor. İkinci bölümde ise "Gezginlerin Kapadokyası", "Yer Altında Dünyalar", "Güvercinlikler", "Halk Mimarisi ve El Sanatları", "Kiliselerde Koruma ve Onarım" başlıkları yer alıyor. 

Alanında uzman akademisyenlerin ve araştırmacıların katkılarıyla hazırlanan eserde, meraklıların ilgiyle inceleyeceği çok sayıda fotoğraf da bulunuyor.  Ayhan Şahenk Vakfı tarafından yayımlanan kitap; zengin görsel içeriği sayesinde, okurlarını kültür mozaiği olan Kapadokya’da gezintiye çıkarıyor. Bu kapsamlı ve merak uyandırıcı kaynağa ÇEKÜL Bilgi Belge Merkezi Kütüphanesinden ulaşabilirsiniz.

 

Kitabın önsözü:

KAPADOKYA'NIN DOĞAL VE KÜLTÜREL KİMLİĞİNE DERİNLİKLİ BAKMAK

Prof. Dr. Metin Sözen, ÇEKÜL Vakfı Başkanı

21. yüzyıla akarken, değişik coğrafyalarda insanlar, yaşadıkları dünya konusunda geçmişten daha çok bilgiyle donatılıyorlar. Karanlıkta kalan noktaların sınırları daraldıkça, bilginin boyutları büyüdükçe, doğal olarak öğrenme ve görme duygusu da birlikte gelişiyor. Dünyaya ve Türkiye'ye XX. yüzyılın derinliğinde bakıldığında, gelişen teknolojilerin sunduğu kolaylıklarla ayrıntılara inme olanağı yaratıldığında, bazı coğrafyaların öncelikleri ve önemi daha açık ortaya çıkmaktadır. Bu önem genellikle gelip "doğa" ve "kültürel birikim" gibi iki noktada düğümlenmektedir. Kuşkusuz "doğa" incelikleri-nitelikleri oranında ilk sırayı almakta, günümüz dünyasının yarattığı sorunlarla birlikte değerlendirilmektedir.

Dünyaya farklı birikimler, değişik yöntemler, dün-bugün-gelecek bütünlüğünde bakıldığında, doğanın yaratıcı kimliğinin sonsuz yüzüyle karşılaşılmaktadır. Doğanın binlerce bilinmeyenlerine yeni olanaklarla ulaşmanın mutluluğu, bu yüzyıl insanı için yakalanması güç varlık olarak önümüzde durmaktadır. Bu şaşırtıcı zenginliğe, geçmiş yüzyılların insanlarının çıplak gözle ulaşamadığının bilinciyle yaklaştığımızda, bazı duygular bizleri karar vermeye itmektedir.

Bilimsel araştırmaların düşünülmesi zor başarılarına, gelişen teknolojilerin ulaşılması güç kolaylıkları ayağımıza getirmesine, dünyanın bilinmeyenlerin büyük oranda azalmasına karşın, doğa görünür bir hızla kimliğini yitirmektedir. Bu sürecin hızının inanılmaz boyutlara ulaşması, geriye dönüşü gittikçe olanaksız kılması, bir büyük çelişkiye de gündem oluşturmaktadır. İlk kez bu yoğunlukta doğayı öğrenmeye çalışan bizlerin, öğrenirken binlerce inceliği yitirmemiz, bir anlamda boyutlanamamamızı, "varı yok kılmamızı" birlikte getirmektedir.

Dünyamız için bu temel sorunun Anadolu coğrafyasını değerlendirmesi gereken bizlerle yakın ilişkisinin, öncelikli durumunun bilincinde olmamız, doğaya duyarlı yaklaşmamızın da gereğidir. Anadolu'nun kuzeyi güneyi, doğusu batisi her bölgesinin büyük bir çeşitliliğe dayanan doğal incelikleri içermesi, büyük bir sorumluluğu brikte getirmektedir. Bu sorumluluğun sınırlarını ölçmek için en öncelikli örneklerden biri, "Kapadokya" başlığı altında değerlendirdiğimiz özgün-özel bölgedir.

Dünyanın tüm boyutlarıyla kendisinin yaşam kaynağı doğasını öğrenirken zenginliklerini yitirmesi sürecinde bizlerin Anadolu’ya farklı bir biçimde yaklaşmamız, değindiğimiz gibi bilincimizin de bir göstergesi olacaktır. Üstelik yitirilen ilgi tüm dünyada büyük bir hızla artarken, Kapadokya bölgesi bu ortamın simgesi durumuna gelirken, özensiz bir kullanım-değerlendirme, “tüketilmiş” bir kimliği geleceğe taşıyacaktır. Burada gözden ırak tutulmaması gereken temel bir diğer özellik de, doğanın günümüzde oluşum sürecini kesintisiz sürdürme gücünü yaşatmasıdır. Kendi kimliğini kendi varlığı içinde değiştiren, yeni oluşumlara yönelen böyle bir olgunun yaşam sürecinde bizlerin büyük bir titizlikle bu oluşuma katkıda bulunmamız, çok yönlü doğrulara yaşam şansı tanımamız, Dünya'ya ve Anadolu'ya verdiğimiz/vereceğimiz değerin de ölçülmesine neden olacaktır.

Kuşkusuz burada bilinci aşan bir sorumluluk da söz konusudur. Çünkü tüm araştırmalara karşın Kapadokya'nın doğası, sürekli geliştirilen yeni teknolojiler, yeni yöntemlerle çok yönlü yaklaşımları beklemektedir. Bu özel doğanın oluşum sürecinde kendine yol arayan, onu değerlendirmeye çalışan, yaşamını bu ortamda zengin kılmak isteyen her birey, her topluluk, ellerindeki olanakların sınırları içinde bu büyük doğaya sığınmayı temel eylem biçimi olarak seçmişlerdi. Oysa bugünün dağları eriten, doğanın eğimini yok eden, inanılmaz boyutlarda yeni yapılarla donatan, bir anlamda doğaya kendi varlığını acımasızca kanıtlatmak isteyen özensiz-sağlıksız her yaklaşım, Kapadokya için yaşamın sonu demektir. Doğayla insan arasındaki bu yeni ilişkinin geçmişinde ise "kültürel birikim" bizlere doğru yöntemlere ulaşmada görünür ipuçları sunmaktadır. Günümüzün değişik kaygılarla dolu insanlarının dünyanın dört bir yanından kopup gelmelerini sağlayan tek neden, kuşkusuz salt doğanın özel durumu değildir. Sayısız neden, sayısız köklü-kalıcı birikim bunu sağlamaktadır. Bu topraklarda yaşamlarını sürdüren bizler için geçmişte insanların doğaya, yaşam kaynaklarına, bu özel coğrafyaya verdikleri değer kadar, en az onlar kadar özen göstermemiz, değer vermemiz, bu nedenleri dünyaya güçlü açıklamamıza olanak sağlayacaktır. Burada kalıcı bir yönteme, tutarlı bir yaklaşıma, tüm dönemlere, geniş coğrafyayı ele alan değerlendirmelere gerek vardır. Anadolu'ya ve Dünya'ya özen gösteren herkesin sürekli oluşan doğanın oluşum sürecine, binlerce yıldır bu süreçte insanın onunla nasıl bağdaşacağına, onunla yaşamını nasıl zenginleştireceğine gösterdiği özene bakmak, bizler için de sağlıklı bir yöntemi bulma olanağı yaratır.

Belki bu çalışmayla ilk kez Anadolu'nun bir bölgesine, doğasını ve ona yaşamını katan insanını birbirinden ayırmayarak bir bütün içinde bakmak olanağı yaratıldı. Bu çok özel coğrafya, çok özel kültürel ortam, oluşumundan başlayarak tüm dönemleri içeren biçimde değerlendirildiğinde, Anadolu'nun inanılmaz çeşitliğinin görkemli sonuçlarına ulaşılma olanağı doğdu. Yıllardır uygarlıklar ülkesi Anadolu'ya "doğa" ve “kültür” öncelikli bakan, "ülke-bölge ölçeğinde” bu birikimin değerlendirilmesinin kaçınılmazlığını savunan kişiler olarak ulaştığımız sonuç doğa ve uygarlık adına sevindirici olmuştur.

Gerçekten Anadolu gibi doğal ve kültürel birikimin dünyada özel odaklaştığı bir coğrafyada bir bölgeyi, yapılan son araştırmaların ışığında zaman akışını dikkate alarak değerlendirmeye almak, sayısız güçlükleri birlikte getirir. Bunların başında sürekli altını çizmeye çalıştığımız gibi, özgün kaynaklara, derinlemesine araştırmalara ulaşmadan süpürücü biçimde verilerin ortadan kalkmasıdır. Bu konuda Kapadokya, Anadolu’nun tüm bölgelerindeki sorunların benzerlerine tanık olmuş, sağlıklı araştırmalara ortam amadan, binlerce özgün, doğal ve kültürel varlık yitirilmiştir.

Bu nedenle eldeki olanakları dikkate alarak, ülkemizde birikimli-özverili bilim adamı, uzman, sanatçıların varlığından kalkarak, oldukça güç bir denemeye girişilmiş, bunun diğer bölgeler için de bir örnek, bir başlangıç olmasına çalışılmıştır. Böylesi çabaların sürekliliği bir süre sonra bizi, Anadolu'nun tümünü, her bölgesini içerecek, çok yönlü bakış açılarına ulaştıracak araştırmaların şaşırtıcı sonuçlarına götürebilir. Doğanın insanı etkileyen varlığının çekiciliği içinde bu bölgede her ilişki, kültürel ürüne dönüşen her sonuç, öncesi ve sonrasıyla birlikte değerlendirmeye alınmasını gerekli kılmaktadır. Böylesi bir yaklaşım ise binlerce bilinmeyeni birlikte getirmektedir. Bu nedenle ulaşılabilen sonuçlardan kalkarak Kapadokya'nın derinlikli tarihinin her evresi gündeme getirilmiş, geçmişi-bugünü-geleceği sorunları ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Kapadokya bölgesinin insanı kendine çeken yapısına anıları ve araştırmalarıyla katkıda bulunan herkesin ulaştıkları sonuçları da dikkate alarak yaklaşıldığında, Kapadokya'nın zaman içinde değişen sınırlarına karşın sağlıklı bir bütünlüğü çağlar boyunca koruduğu görülür. Her gelenin doğanın belirleyici kaynağına yaslanarak ürettikleri, Anadolu bütününe kattıkları, salt günümüz için değil gelecek için de kalıcı/öğretici/yaratıcı verilerle doludur.

Uygarlıklar odağı Anadolu'da kimlikli bir bölgeyi eldeki olanakların sınırlarını zorlayarak tartışma ortamına aktarmak, sanırım bu toprakların doğal ve kültürel birikimi için yapılması gereken ilk sorumlu yaklaşımdır. Bütünü görmeden, bütün içinde tarihin derinliğini yeterince ölçmeden, doğa-insan ilişkisinin binlerce yıllık geçmişini sağlıklı yargılayamayız.

Anadolu'nun dünyaya sunduğu sayısız uygarlık ürününün arkasında, hiç kuşkusuz bu topraklarda özenle yaşamış binlerce yılın insanları durmaktadır. Bu insanlar bu topraklardaki yağma ve yangınlara karşın yaşamları adına bırakmak istediklerini büyük bir coşku ve özenle üretmesini bilmişler, uygarlık tarihinin büyük bölümünde yer alacaklarını düşünmeden sürekliliği egemen kılmışlardır.

Bu çalışmanın temel çıkış noktası, doğal ve kültürel sürekli bölge ölçeğinde izlemesi, tüm evreleriyle birlikte sunmaya çalışmasıdır. Binlerce yıllık inanılmaz bu birikimin, halkımızın, dünya halkının bilincini artırıcı, kimliğini besleyici, geleceğini anlamlı ve yaşanabilir kılıcı, doğrularla donatılmış ortamlarını çoğaltıcı bir “kaynak” oluşu da, çalışmaların diğer bir önemli noktasıdır. Bu yaratıcı kaynağın oluşum sürecinin güçlenmesine katkı, Anadolu insanının olduğu kadar dünyanın da sorumluluk bilincine bağlıdır. Herkesin bu büyük mirası önemine uygun paylaşmasının anlamı ise, sanırız bu çalışmanın bütününde saklıdır.